sehir Yazıları
sehir

İstanbul (kent)

Marmara Bölgesi`nde kent. Türkiye`nin en büyük kenti ve aynı adlı ilin merkezi olan İstanbul, İstanbul boğazı­ nın güney ağzında ve Avrupa tarafında boğaza açılan dar bir koyun (Haliç) güneyinde kalan küçük bir yarımada üstünde kurulmuş, sonraki dönemlerde genişleyerek Haliç`in kuzey kesimine (Galata-Beyoğlu) ve Bo- ğaz`ın her iki yakasına yayılmıştır.
TARİH `İstanbul yarımadası` adı verilebilecek, İstanbul boğazı, Haliç ve Marmara denizi arasında kalan üçgen bi­ çimli yarımadanın ucunda kurulan ilk kent, zamanla karaya doğru genişledi. Bu genişlemeye paralel olarak, kenti iç taraftan (batıdan) koruyan surlar da yer değiştirdi. Sarayburnu ile günümüzdeki Ayasofya - Sultanahmet arasında bir yere kadar uzanan ilk kent, İ.Ö. 658`de Megaralılar tarafından bir koloni olarak kuruldu ve kurucularının önderi .

“Marmara Bölgesi`nde kent. Türkiye`nin en büyük kenti ve aynı adlı ilin merkezi olan İstanbul, İstanbul boğazı­ nın güney ağzında ve Avrupa tarafında boğaza açılan dar bir koyun (Haliç) “

Marmara Bölgesi`nde kent. Türkiye`nin en büyük

Marmara Bölgesi`nde kent. Türkiye`nin en büyük kenti ve aynı adlı ilin merkezi olan İstanbul, İstanbul boğazı­ nın güney ağzında ve Avrupa tarafında boğaza açılan dar bir koyun (Haliç) güneyinde kalan küçük bir yarımada üstünde kurulmuş, sonraki dönemlerde genişleyerek Haliç`in kuzey kesimine (Galata-Beyoğlu) ve Bo- ğaz`ın her iki yakasına yayılmıştır.
TARİH `İstanbul yarımadası` adı verilebilecek, İstanbul boğazı, Haliç ve Marmara denizi arasında kalan üçgen bi­ çimli yarımadanın ucunda kurulan ilk kent, zamanla karaya doğru genişledi. Bu genişlemeye paralel olarak, kenti iç taraftan (batıdan) koruyan surlar da yer değiştirdi. Sarayburnu ile günümüzdeki Ayasofya - Sultanahmet arasında bir yere kadar uzanan ilk kent, İ.Ö. 658`de Megaralılar tarafından bir koloni olarak kuruldu ve kurucularının önderi Byzas`ın (ya da Buzas) adından `Byzantion` adı verildi. Bu ad sonraları, Bizans biçimine dönüştü. Daha sonraları Büyük İskender`in ve yerine geçenlerin egemenliği altına giren, bir süre sonra yeniden bağımsızlığını kazanan Bizans, Roma egemenli­ ğine girince, imparator Septimius Severus`un buyru­ ğuyla yeni surlarla çevrildi: Bu surlar, Eminönü ile Kumkapı arasında uzanıyordu. İ.S. 325`te, imparator Constantinus döneminde, kentin alanı aşağı yukarı iki kat arttı ve Cibali ile Samatya arasında kenti kuşatan surlar yapildi. Kente de imparatorun adından `Konstantinopolis` adı verildi. Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesiyle (395) Doğu Roma İmparatorluğu`nun merkezi olan, i İ.S. V. `yy`ın ilk yarısında batıya doğru daha da genişleyen kentte, Thedosios II döneminde (401-450), günümüze kadar ayakta kalan surlar yapıldı (yapılışından günümüze kadar birçok kuşatma ve saldırıya karşın ayakta kalan bu sağlam surların yanı sıra, Haliç ve Marmara kıyıları da sularla çevrilmişti). VII. ve VIII. yy`larda müslüman Araplar tarafından birçok kez kuşatılan, ama ele geçirilemeyen kent, 1204`te Latinler tarafından iş­ gal edilip, 1261`degeri alındı. 1391`de Yıldırım Bayezit 1,1422`de de Murat II tarafından kuşatıldıysa da, kuşatmalardan bir sonuç alınamadı. Sonunda, 1453`te Fatih Sultan Mehmet I buyruğundaki Türk ordusu tarafından fethedilip (Bk. İSTANBUL`UN FETHİ), sürekli genişledi ve önemli anıtlarla donatıldı. O tarihten başlayarak OsmanlI İmparatorluğu`nun başkenti olan kent, Birinci Dünya Savaşı`ndan sonra 13 Kasım 1918`de İtilaf Devletleri tarafından işgal edilip, Kurtuluş Savaşı`ndan sonra, 6 Ekim 1923`te kurtarıldı (Bk. İSTANBUL`UN KURTULUŞU). 13 Ekim 1923`te TBMM`nin Ankara`yı baş­ kent ilan etmesiyle, başkent işlevini yitirdi. GÜNÜMÜZDE İSTANBUL İstanbul, Türkiye Cumhuriyeti`nin kurulmasıyla baş­ kent işlevini yitirmiş olmakla birlikte, nüfusu cumhuriyet döneminde, eski döneme oranla çok daha hızlı artmış ve Türkiye`nin başlıca düşünce, kültür, ekonomi, finans ve sanayi merkezi olmayı sürdürmüştür. Özellikle yakın yıllarda alan olarak genişlemesi de çok hızlanan İstanbul`un, günümüzdeki alanını kesin biçimde sınırlandırmak olanağı yoktur. Çünkü, İstanbul`un yerleşme alanının sınırları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırlarına tam olarak uymaz. Belediye sınırları Boğaziçi`nin orta ve yukarı kesimlerinde büyük İstanbul`un sürekli yerleşme alanını aşarsa da, İstanbul boğazının güney kesiminde ve Marmara kıyılarında, yerleşme alanı belediye sınırları dışına geniş ölçüde ta­ şar. Batı doğrultusunda `|3üyük İstanbul`, Küçükçekmece kıyılarına dayanmış ve bu çevredeki bazı eski yerleş­ me çekirdekleri (Küçükçekmece, Safra köyü, hattâ daha kuzeyde Halkalı) ile yeni kurulmuş semtler (Soğuksu, Şenlik, vb.), artık kentin bir parçası haline gelmiştir. Küçükçekmece gölünün batısında bile, sürekli yerleş­ me alanına katılmış semtler vardır. Eski İstanbul`un batı­ sında, kentin sur kapılarından çıkan büyük yollar boyunca kurulmuş olan semtler (Bahçelievler, Zeytinburnu, Ataköy, Yeşilyurt), bazı eski yerleşmeler (Bakırköy, Yeşilköy) sürekli yerleşme alanına fiilen katılmıştır. Biraz ötede, Haliç`in Eyüp önlerine rastlayan dirseğine egemen sırtlar üstündeki düzlükler, kısa sürede çok yo­ ğun bir yerleşme alanı halini almış (Rami, Taşlıtarla, Yıldıztabya, vb.), Haliç`in kuzey ucunda, yakın yıllara kadar kentten ayrı kalmış köyler (Alibeyköyü, Kâğıthane, vb.), düz vadi zeminlerinde kurulmuş fabrika ve atölyeler ile yamaçlara yerleşmiş işçi evleri arasında, İstanbul`un sürekli yerleşme alanı içine girmiştir. Kâğıthane deresinin kuzey-güney doğrultulu çığırı ile Boğaziçi kı­ yıları arasında kalan alandaysa, sürekli yerleşme alanı geniş ölçüde yayılarak, önce Mecidiyeköy`ün eski çekirdeğini yeni konut semtleriyle kuşatmış, sonradan kurulan ve büyük gelişmeler gösteren Levent`e ulaşarak, bir yandan yukarı, Boğaz`a doğru uzanan yollar boyunda yeni yeni yerleşme çekirdekleri oluşturmuş, bir yandan da Boğaz kıyısında eskiden beri var olan semtler gerisinde, bazen bu semtlerden dik yokuşlarla ayrılan yeni yerleşme alanlarına (Etiler, Kalender, vb.) yayılmış­ tır. Günümüzde büyük İstanbul`un yayılma alanı, Bo­ ğaziçi`nin karşılıklı kıyılarında topografya koşullarına uyarak, bazen kıyı boyunda birkaç ev dizisini içine alacak biçimde darlaşmak, bazense genişleyip birbiri üstüne sıralanmış basamaklar biçiminde yayılmak yoluyla, Rumeli yakasında Yenimahalle`ye, Anadolu yakasında da Beykoz`a kadar uzanmaktadır. Adı geçen yerlerin daha ötesinde,`Rumelikavağı ve Anadolukavağı da İstanbul`un parçalarından sayılmaktadır. Büyük İstanbul`un Anadolu kesiminde de, aşağı yukarı aynı hızla bir gelişme gerçekleşmiştir. Burada, Bo­ ğaz kıyılarına egemen yüksek düzlükler yavaş yavaş yeni semtlerle örtülürken, Marmara kıyısı boyunca uzanan, önceleri birbirinden ayrı olan semtler, günümüzde bütünüyle birleşmiştir. İstanbul boğazının güney ağ­ zı gerisinde yükselen Çamlıca tepeleri, sürekli yerleşme alanlarıyla kuşatılmakta, bu alan özellikle ana yollar boyunca içerilere sokulmakta, iç kesimde de bazı eski köyler, günümüzde büyük İstanbul`un sınırları içine girmektedir (Ümraniye, Bulgurlu, İçerenköy, Yakacık, vb.). Ayrıca, Marmara denizi kıyısında demiryolunu izleyerek güneydoğuya doğru ilerlemekte olan `yerleş­ me dalgası`, Pendik`in doğusuna geçmiş, Tuzla doğrultusunda yayılmıştır. Hemen her doğrultuda gelişme gösteren İstanbul`un sürekli yerleşme alanı, tepesi Yenimahalle`de bulunan,tabanıysa Küçükçekmece ile Pendik arasında uzanan bir üçgen içine sığdırılabilir. Yalnız, Marmara denizinde Anadolu kıyısına yakın bir alana serpilmiş olan ve İstanbul kentinin bir parçasını oluşturan Adalar, bu üçgenin dışında kalır. Büyük İstanbul`un yüzölçümü, yukarda belirtilen uç noktaları arasında 500 km2`yi bulmaktadır. Kentin ilk kurulduğu yer ve çekirdeği olan, Haliç ile Marmara denizi arasında kalan üçgen biçimli yarımada, günümüzde de İstanbul`un en canlı kesimini oluşturur ve başlıca anıtsal yapılarını içine alır. Adı geçen yarımadada (buna `İstanbul yarımadası` adı verilebilir) yerleş­ me, başlıca tarihsel yapılar ve yol sisteminin önemli eksenleri, topografya koşullarına kendilerini uydurmuş­ lardır. Burada iki geniş sırt, topografyanın en önemli öğelerini oluşturur. Bu sırtlardan birincisi ve en önemlisi, Haliç`in güney kıyısını yakından izler: Güneydoğukuzeybatı doğrultulu olan bu sırtın yüksekliği, kuzeybatıya doğru artar. Sarayburnu ile Ahırkapı arasında, Bo- ğaz`ın güney ağzına egemen bir yamaçla başlayan sırt, Sultanahmet-Ayasofya düzlüğünden başlayarak Sarayburnu doğrultusunda uzanır ve Topkapı sarayı zemininde 45 m`yi bulan bir yükselti kazanır. İstanbul`un bu ilk tepesi, batıda 33 m`lik bir alçalma alanıyla Beyazıt`taki ikinci tepeden ayrılır. 60 m yükseltili Beyazıt tepesinde, Beyazıt kulesiyle birlikte, İstanbul Üniversitesi merkez (binası, tepenin Haliç`e doğru ilerleyen ucunda da Süleymaniye camisi yükselir. Bundan sonra, sırt kuzeybatıya doğru izlenirse, üçüncü bir tepe başlar. Bu tepenin doğu ucunda Fatih camisi yeralır. Tepe ile Beyazıt-Süleymaniye tepesi arasında, zemini 42 m`ye inen bir alçalma noktası bulunur; bu alçalma noktasından, Haliç`i Marmara`ya bağlayan en önemli cadde (Atatürk bulvarı) geçer. Fatih tepesi, Çarşamba semtine doğru yavaş yavaş 72 m`yi aşan bir yükselti kazanır ve Haliç`e doğru uzanan bir yan sırtı üstünde Sultanselim camisi yükselir. Ana sırt, kuzeybatıya doğru hafif bir alçalmadan sonra yeniden yükselerek, Edirnekapı yakı­ nında surlara ulaşır (Mihrimahsultan camisi zemininde, 74 m yükselti). İstanbul yarımadasının ikinci sırtı, kuzey sırtından Yenibahçe vadisiyle (vadinin tabanını Vatan caddesi izler) ayrılan güneybatı sırtıdır. Marmara denizi kıyılarında basık yamaçlar halinde başlayan bu sırt, yavaş yavaş yükselerek, yükseltisi Topkapı yakınında 69 m`yi bulur. Topkapı`yı Aksaray`a bağlayan Millet caddesi, bu sırtın kuzey kenarını izler. Cumhuriyet döneminde yapılan ilk nüfus sayımında (1927) 691 000 olan İstanbul`un nüfusu, 1950`de bir milyona yaklaşmış, 1960`ta 1 520 000`i geçmiş, 1975`te 2,5 milyonu (2 772 708), 1985`te 5 milyonu (5 475 982), 1990`da 6 milyonu (6 620 141) aşmıştır.