Yazıları

romantizm

Avrupa`da XIX. yy`ın ilk yarısında klasisizme tepki olarak doğan edebiyat akımı. XVIII. yy`da Avrupa `aydınlanma çağı` diye nitelendirilen dönemi yaşamış, bu dö­ nemde tanrısal otoriteye ve onun temsilcisi kiliseye kar­ şı aklın ve bilimin ilkeleri savunulmuş, doğa olayları bilimsel yöntemlerle incelenmeye, yasaları belirlenmeye başlanmış, sonra bu yöntem, toplum yapısının incelenmesine de uygulanarak, temel haklar ve özgürlükler gibi toplumsal kavramlara açıklık getirilmişti. Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Diderot gibi Fransız filozoflarının özellikle zorbalığa karşı direnişi savunmaları, kı­ sa sürede bütün Avrupa`ya yayılmıştı (Fransız Devrimi bu düşüncelerin hazırladığı ve olgunlaştırdığı bir eylemdir). Monarşinin sarsıldığı, burjuva sınıfının soylu sınıtın önüne geçmeyi başardığı .

“Avrupa`da XIX. yy`ın ilk yarısında klasisizme tepki olarak doğan edebiyat akımı. XVIII. yy`da Avrupa `aydınlanma çağı` diye nitelendirilen dönemi yaşamış, bu dö­ nemde tanrısal otoriteye “

Avrupa`da XIX. yy`ın ilk yarısında klasisizme tepki

Avrupa`da XIX. yy`ın ilk yarısında klasisizme tepki olarak doğan edebiyat akımı. XVIII. yy`da Avrupa `aydınlanma çağı` diye nitelendirilen dönemi yaşamış, bu dö­ nemde tanrısal otoriteye ve onun temsilcisi kiliseye kar­ şı aklın ve bilimin ilkeleri savunulmuş, doğa olayları bilimsel yöntemlerle incelenmeye, yasaları belirlenmeye başlanmış, sonra bu yöntem, toplum yapısının incelenmesine de uygulanarak, temel haklar ve özgürlükler gibi toplumsal kavramlara açıklık getirilmişti. Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Diderot gibi Fransız filozoflarının özellikle zorbalığa karşı direnişi savunmaları, kı­ sa sürede bütün Avrupa`ya yayılmıştı (Fransız Devrimi bu düşüncelerin hazırladığı ve olgunlaştırdığı bir eylemdir). Monarşinin sarsıldığı, burjuva sınıfının soylu sınıtın önüne geçmeyi başardığı bu dönemde, daha önceleri soylu sınıfın hizmetinde olan edebiyatçılar da, geniş halk kitlelerinin yaşayışını benimsemeye yönelmişlerdi. Bu ortam içinde, önce Almanya ve İngiltere`de baş­ layan, Mme de Stael`in Almanya Üstüne (1810) adlı yapıtıyla Fransa`da tanınan, daha sonra da Avrupa`nın her yanına yayılan romantizmin temel özelliği, klasisizmin bütün kural ve biçimlerinin bırakılması oldu. Sözgelimi, trajedi yerine dram türü getirildi; Yunan ve Latin edebiyatları yerine çağdaş edebiyatlar örnek alındı; Yunan mitolojisi yerine de ulusal efsaneler, hıristiyanlık efsaneleri, tarihten ya da günlük yaşamdan alınan konular işlenmeye başlandı. Akıl ve sağduyunun yerine duygu ve düşegemen kılındı (böylece lirik şiiryeniden canlanma olanağı buldu). Sanatçılar yapıtlarında, kişiliklerini gizlemeden içtenlikle ortaya doydular; duygularını, tutkularını ayrıntılı biçimde anlattılar. Klasik edebiyatta `tip` önemliyken, romantizmde `karakter` ön plana çıktı. Karakterlerin iç dünyası (duygular, düşler, vb.) ayrıntılarıyla betimlendi; ayrıca kişiler, doğal ve toplumsal çevreleriyle birlikte anlatılmaya başlandı (bunun amacı, toplumdaki düzensizliklerin gözler önüne serilmesiyle, söz konusu düzensizliklerin ortadan kaldırılmasıydı). Doğada ve yaşamda birbirine karşıt ne varsa, tü­ müne romantik yapıtlarda da yer verildi: Güzel-çirkin, yüce-gülünç, vb. Doğa güzelliklerinin betimlenmesine, uzak ülkelerin, yerli ve yabancı gelenek göreneklerin anlatımına geniş yer ayrıldı. Ayrıca akıla tapınmaya bir tepki olarak ortaya çıkan romantizmi geliştiren edebiyatçılar, düşünceye karşı duygunun üstünlüğünü ileri sürdüler ve duyarlık ile bilinçdışının dile getirilmesine öncelik tanıdılar. Aynı bi­ çimde, klasisizmin temalarını bir yana bırakıp, ulusal kültürlerin ürünü olan temalara yöneldiler. Eski masalların ve Dante`nin, Shakespeare`in, WalterScott`un yapıtlarının yeniden basılması, edebiyatçıların birçok konuyu yeniden anımsamalarını sağladı. Bu yapıtların taş- baskı resimlerle donatılmış olması da, sanatçılara geniş bir esin kaynağı oluşturdu. Dünya edebiyatlarında romantizm akımını benimseyen edebiyatçılar şunlardır: İngiliz edebiyatında W. Wordsworth, S.T. Coleridge, Lord Byron, Shelley, Keats, Scott; Alman edebiyatında Goethe, Sebiller, W. Schlegel, F. Schlegel, H. Heine, Hoffmann, H. van Kleist; Fransız edebiyatında Chateaubriand, Madame de Stael, B. Costant, Senancour, Lamartine, A. de Vigny, Sainte-Beuve, T. Gautier, J. Michelet, Bernardin de Sa- İnt-Pierre, G. de Nerval, G. Sand; İtalyan edebiyatında Manzoni, U. Foscolo, Leopardi, Silvio Pellico; Rus edebiyatında Jukovski, Puşk>n; ABD edebiyatında irwing, Melville, Longfellow, Poe, Emerson.
Türkiye`de romantizm. Romantizm akımı Türk edebiyatına Tanzimat döneminde, özellikle Fransız romantik yazarların çevirileriyle girmiştir. Bu nedenle, Tanzimat edebiyatında roman, tiyatro, şiir ürünlerinin aşağı yukarı tümü, romantizmin etkilerini taşır. Romantizm akımı­ nın etkisinde kalan Türk edebiyatının başlıca yazarları arasında Namık Kemal (İntibah, Celalettin Harzem- şah), Ahmet Mithat Efendi (Felatun Bey`le Rakım Efendi), Recaizade Mahmut Ekrem (Zemzeme), Abdülhak Hamit Tarhan (Makber) sayılabilir. Güzel sanatlarda romantizm. Özü bakımından edebiyata bağlı olan romantizm, güzel sanatlara aktarıldığında, yeni biçimler yaratmaktan çok, klasisizm tarafından küçümsenmiş eski anlatım biçimlerini yeniden değerlendirmekle yetindi. Böylece, klasisizmin, karanlık ve barbarlık dolu bir çağ olarak nitelenmiş olduğu Orta­ çağ, yeniden keşfedildi. Ortaçağ ve Rönesans üsluplarının kaynaştırılması, özellikle mimarlıkta ve süsleme sanatlarında dile gelen bir üslubun doğmasına yolaçtı. Kaleler ve katedraller onarıldı; ama özellikle `İngiliz` bahçelerinde, yapay `gotik` yıkıntılar kuruldu: Bu bah­ çelerde, geometrik düzene hiç aldırış edilmiyor ve dar bir alanda, dünyanın bütün görüş noktalarını özetleyen bir küçük evren yaratılmaya çalışılıyor, tapınaklar, egzotik yapılar, köprülergerçekleştiriliyordu. Jean-Jacques Rousseau`nun etkisinde ortaya çıkan yeni bir doğa duygusu, bir tablonun fonu olarak değil de kendi başına bir konu olarak ele alınmaya başlayan manzara resminde kendini gösterdi ve başlı başına bir konu haline geldi. İngiltere`de Almanya`da, İsviçre`de, ABD ve İskandinavya`da ressamlar, nesnel gerçeklikten çok, belirli bir coşku durumunu dile getirmeye yöneldiler. Güzel sanatlarda romantizm, XVIII. yy`ın sonlarından başlayarak, özellikle de XIX. yy. başlarında, katı ve soğuk kuralların, akılcılığın karşısına, içten geldiği gibi çaİışmayı, başkaldırıyı (öncüsü Goya`dır) çıkardı. Dünyadaki büyük değişikliklerden, özellikle de Fransız Devrimi`nden etkilenen romantik sanatçılar, kişisel bunalımlarıyla, gerçeklik karşısında kaygıları, mitosları ve uyanıklığıyla (Gericault: Medusa`nın Salı, 1819), karabasanları ve düşleriyle (Füssli, Turner), yanılgılarıyla (Gericault`nun deli portreleri), öfkeleri ve umutlarıyla (Delacroix, Halka Yol Gösteren Özgürlük, 1831) bireyi işlemeye ağırlık verdiler. Sanatçılar, yalnızlık eğilimlerine ve kültürlerine bağlı olarak, gece ve ölüm temaları ile yaşam ve ışığı bir|arada kullandılar.Böylece romantizm akımı, kendi içinde büyük bir çeşitlilik gösterdi. Vahşi doğayı çekici bulan İngiliz manzara ressamları (Turner, Constable, Bonington), özellikle suluboyayla resim sanatına yenilik getirirken, yapıtlarına düşsel özellikler kattılar. Buna karşılık William Blake alışılmamış, güçlü bir gizemciliğe, Füssli`yse kaygı verici bir düşselliğe yöneldiler ve konularını özellikle edebiyattan (Kutsal Kitap, Shakespeare, Milton) aldılar. Alman ressamı Caspar David Friedrich de, Tieck ve Novalis gibi romantik yazarlardan esinlenerek sonsuzluk, yalnızlık, gece temalarını işledi. Fransa`da ilk belirtileri Hubert Robert`in eski anılarıyla yüklü manzara resimlerinde ve Gros`nun cesur renkli çalışmalarında (Yafa Vebalıları, 1804) görülen romantizm akımı, Gericault ve Delacroix`nın yapıtlarındaki tutkulu coşkululuk, sürekli bir hareket ve renk zenginli­ ği araştırmasıyla geliştirildi. Her iki sanatçı da, gerek edebiyattan alınma konuları, gerek yaşadıkları dönemden aldıkları konuları işlediler. Bu arada pek iyi bilinmeyen, bu yüzden de sanatçının düşgücünü alabildiğine çalıştırmasına olanak veren tarih (özellikle gotik Orta­ çağ tarihi) de, gerek mimarlık (önce İngiliz, sonra Fransız yeni-gotik üslubu), gerek resim ve gravür dallarında (Deveria, Cavarni ya da Nanteuil), tükenmez bir kaynak oluşturdu. Ayrıca, Doğu`nun ve Afrika`nın tanınması egzotizmin yayılmasını, yeni renkler, yeni ritimlerin yanı sıra, gerçek ile düşselin yeni bir karışımını sağladı ve `doğuculuk`, çok geçmeden Decamps ya da Prosper Marilhat (1811-1847) gibi `küçük usta`ların ve onları izleyen Fromentin ile Chasseriau gibi önemli ressamların esin kaynağı oldu. Müzikte romantizm. XVIII. yy. sonunun sanat akımları­ na bağlı kalan romantik besteciler de, XIX. yy. boyunca duyguya düşünce karşısında öncelik tanıyarak, klasik dengeden kopuşu tamamladılar. Müzik dışı alanlardan (resim, edebiyat, felsefe) esinlenen bu estetik, lied (Schubert), piyano müziği (Schumann, Chopin, Liszt), orkestra müziği (Berlioz) ve operanın (Verdi, Wagner) önemli ölçüde gelişmesini sağladı.

romantizm konusu nedir nerededir sorusuna cevap oldu mu ?
-