Yazıları

resim ve heykel

Varolan ya da tasarlanan herhangi bir şeyin, genellikle boyalarla herhangi bir yüzey üstünde yansıtılması olan resim, zaman ve uzama göre çok çeşitlilik gösteren farklı yüzeyler üstüne yapılabilir. Ressamlar başlangıç­ ta, yapıtlarını duvarlara çizmişler, daha sonra, boyanın, taze sıva üstüne vurulmasıyla (bunun nedeni, boya ile sıvanın birlikte kururken birbirlerine daha iyi yapışmasıdır) fresk tekniği geliştirilmiştir. (Bk. FRESK.) Ağaç da XVIII. yy`a kadar resim alanında önemli bir gereç sayılmış, ya küçük boyutlu levhalar halinde ya da büyük kompozisyonlar söz konusu olduğunda birçok parçadan (pano) oluşan bir bütün halinde kullanılmıştır. Eski panolar genellikle kavak, ıhlamur ve söğüt ağacından yapılmış, Kuzey Avrupalı ressamlar, daha çok me­ şe ve ceviz, Güney Avrupa ressamlarıysa çam ve sedir .

“Varolan ya da tasarlanan herhangi bir şeyin, genellikle boyalarla herhangi bir yüzey üstünde yansıtılması olan resim, zaman ve uzama göre çok çeşitlilik gösteren farklı yüzeyler üstüne “

Varolan ya da tasarlanan herhangi bir şeyin, genellikle

Varolan ya da tasarlanan herhangi bir şeyin, genellikle boyalarla herhangi bir yüzey üstünde yansıtılması olan resim, zaman ve uzama göre çok çeşitlilik gösteren farklı yüzeyler üstüne yapılabilir. Ressamlar başlangıç­ ta, yapıtlarını duvarlara çizmişler, daha sonra, boyanın, taze sıva üstüne vurulmasıyla (bunun nedeni, boya ile sıvanın birlikte kururken birbirlerine daha iyi yapışmasıdır) fresk tekniği geliştirilmiştir. (Bk. FRESK.) Ağaç da XVIII. yy`a kadar resim alanında önemli bir gereç sayılmış, ya küçük boyutlu levhalar halinde ya da büyük kompozisyonlar söz konusu olduğunda birçok parçadan (pano) oluşan bir bütün halinde kullanılmıştır. Eski panolar genellikle kavak, ıhlamur ve söğüt ağacından yapılmış, Kuzey Avrupalı ressamlar, daha çok me­ şe ve ceviz, Güney Avrupa ressamlarıysa çam ve sedir ağaçlarını yeğlemişlerdir: XVI. yy`dan sonra ressamlar, tablolarını ağaç levhalar yerine ağaç kasnaklara gerilmiş keten ve kenevirden tuvaller üstüne yapmaya başlamışlardır (tuval, daha az masraflı olmasının yanı sıra, yapıtların boyutlarını bü­ yük tutmaya da elverişliydi). Bu arada kitap süslemeleri ve minyatürler, papirüs, parşömen, ince deri ya da kâğıt üstüne yapılmış, biraz pürtiiklü kâğıtlarsa, lavi, suluboya, guvaş ve pastel çalışmalarında kullanılmıştır. Ayrıca, bazı ressamlar fildişi, taş ve çeşitli metaller üstüne resim yapmayı denemişler, daha sonra, karton, kontrplak, plastik gibi maddeler kullanım alanına girmiştir. Doğulu (Çinli ve Japon) ressamların başlıca özelliğiyse, pirinç kâğıdı ve ipek üstüne mürekkeple çalış­ mış olmalarıdır.
Teknikler. Ressamlar, resim yaparken, kendi duyarlılık ve kompozisyon anlayışlarının yanı sıra, yeraldıkları kültür ortamının özelliklerine bağlı olarak çeşitli tekniklerden yararlanırlar. Üslupların sürekli değişmesine kar­ şın, resim tekniği yüzyıllar boyunca çok az değişmiş, ressamlar yapıtlarını renklendirmede başlıca iki teknikten yararlanmışlardır: Suluboya; yağlıboya. Suluboyada, boyalar suda asıltı halinde kalır. En yalın yöntemler lavi, suluboya, guvaş ve pasteldir. Kuruyunca renk değiştiren boyalar, Ortaçağ`da sirke, zamk ya da yağla karışmış yumurta kullanılarak düzeltilmeye çalışılmış, bu yöntem, Van Eyck kardeşlerin buluşu sayı­ lan yağlıboyanın ortaya çıkmasına yolaçmıştır. Yağlıboyada, boyarmaddeler, gerektiğinde benzin, vernik ya da kurutucu maddelerle karıştırılan yağda sulandırılır. Resmi korumak ve renklerin parlaklığını artırmak için yağlıboya tablolar genellikle verniklenir. Yöntemler kuşkusuz bu kadar değildir. Her ressam yeni yöntemlerle, kendi çalışma biçimini yaratır. Eski yöntemlerin titiz kurallara bağlı olması sanatçının özgürlüğünü kısıtlarken, Rönesans`tan sonra resim sanatı, söz konusu katı kurallardan kurtulmayı başarmıştır. Ama `soylu` ve `sıradan` gereçler ayrımı sürmüş ve resim sanatı gerçek özgürlüğüne, ancak XX. yy. başlarında kavuşmuştur. Türler. Resimler, Rönesans döneminden, XIX. yy. sonuna kadar, konularına göre çeşitli türlere ayrılmıştır. Tarihsel resim. En `soylu` tür sayılan, XVII. yy`da(Le Brun) ve XVIII. yy`da (David) çok tutulan tarihsel resim türünde çalışan ressamlar, konularını Eskiçağ`dan, mitolojiden, Kutsal Kitap`tan ya da kısaca tarihten almış­ lardır. XIX. yy`da romantizmle birlikte (Delacroix) türün son güzel örnekleri verilmiş, çok geçmeden gerilemeye başlamıştır. Günlük yaşam resmi. Tarihsel resimdeki kahramanlık, olağanüstü olaylar, vb. beğenisinin tersine, konusunu sıradan günlük yaşam sahnelerinden alan bu tür, XVII. yy`da bir yandan Flamand (Brouwer) ve HollandalI (Steen) ressamların, öte yandan da İtalyan ya da İtalya`da yerleşmiş (çekici ve güzel `eğlence resimleri`yle ünlü Pieter Van Laer, vb.) yapıtlarıyla, büyük bir gelişme göstermiştir. Le Nain, Vermeer ve P. de Hoogh türe sadelik ve insancıllık, XVIII. yy`da Watteau, Boucher ya da Longhi zarif bir seçkinlik, XIX. yy`da Daumier yergici bir boyut kazandırmıştır. Manzara resmi. XVI. yy`dan başlayarak Kuzeyli ressamların (Patinir, Bruegel, Van Goyen, Ruysdael, Rubens ve Vermeer) başlıca konusuna dönüşen manzara resmi, Poussin ve Claude Lorrain`le klasik kusursuzlu­ ğa, Venedikli bazı ressamlarla Canaletto, Guardi)renkli ve ışıklı bir inceliğe ulaşmıştır. XIX. yy`da, Barbizon okulundan ve İngiliz ressamlarından (Constable, Turner) izlenimcilere kadar, ressamlar manzara resminde ışık ve atmosfer araştırmalarına bağlı kalmışlardır. Cezanne (daha sonra da kübistler) çözümleme ve `inşa`ya, Van Gogh ile anlatımcılar da coşkulu içeriğe ağırlık vermişlerdir. Porfre.l XV. yy`dan`başlayarak, Kuzeyli ressamların (Van Eyck, Holbein, Dürer, Hals, Rembrandt, vb.) ço­ ğunlukla katı, ama zaman zaman duygulu gerçekçiliklerden, İtalyan quattrocento ressamlarının ve Leonardo da Vinci, Raffaello ya da Tiziano`nun idealleştirmelerine uzanan bir çizgide gelişmesini sürdüren portreler. Velazquez`le, özellikle de Goya`yla `acımasızlaşıp`, XVIII. yy`da De la Tour ya da Fragonard`la canlılığı, Gainsborough ve Reynolds gibi İngiliz sanatçılarla da zarifliği aramıştır. Fotoğrafın ortaya çıkmasından sonra da, insan mizacını anlatmak için bir araç (Van Gogh, anlatımcılar) ya da plastik etki için bir `bahane` olarak kullanılmıştır. (Ayrıca Bk. NATÜRMORT.) HEYKEL Maddeden bir kabartma ya da bir hacim çıkartma sanatı olan heykel yapma sanatı ya da heykelcilik, Tarihöncesi dönemden başlayarak (taştan alçakkabartmalar; fildişi kadın figürleri) simgesel ve kutsal bir içerikle ortaya çıktı ve bu içeriğinden kurtulması ancak Yakınçağ`da gerçekleşebildi. Eski Mısır`dan Kolomböncesi Amerika`ya, eski Yunan ve Roma`dan Ortaçağ`a ve Rönesans`a kadar bütün büyük uygarlıklarda önemli bir rol oynadı. Hemen her yerde iki temel niteliğiyle ortaya kondu: Heykel üç boyutu da tam olarak veren tamoyma`dır;bir zemin ya da fona az ya da çok bağlıdır (bu durumda çıkıntının önemine göre yüksekkabartma, yarımkabartma, alçakkabartma diye adlandırılır). En eski dönemlerde kullanılmaya başlanan gereçler çağlar boyunca heykelcilerin gözdesi olmayı sürdürdüler: Taş, mermer, küçük parçalar için kemik ya da fildişi. Bütün bu gereçler yontma işlemine uygun araçlarla, bir modele (ya da bir makete) göre doğrudan doğruya sanatçı tarafından yontularak işlenirler ya modlaj yoluyla (killi çamur, balmumu gibi yumuşak bir gerece biçim verilerek heykel ortaya çıkarıldıktan sonra, kalıpta dökümü yapılıp, taş, ağaç, vb. gerece geçilir) yapılırlar. Direnç­ leri, görünümleri ve sonuçtaki kusursuzluklarıyla mermer ve tunç, heykelciliğin `soylu` gereçleridir. Bu arada taş, mermer ve ahşabın, Eskiçağ`da ve Ortaçağ`da çokrenklilikle zenginleştirildiğini, Rönesans sanatçıları- nınsa bu yola, çok az başvurduklarını unutmamak gerekir. Heykelciliğin toplumsal işlevi, aldığı değişik biçimlerde belirleyici olmuştur. Başlangıçta, tapınma yerlerinde (tanrıyı anımsatmak için: Olimpia Apoilon`u, İ.Ö. 465-455) ve saraylarda görüldüğü gibi (egemenliğin tanrısal niteliğini belirtmek için: Augustus, İ.S. I. yy.) dinsel özelliklidir va da mezar sanatında görüldüğü gibi büyüye yöneliktir (ölünün yüz çizgilerinin çoğunlukla idealleştirilerek verilmeye çalışılmasıyla portre heykelciliğinin kaynaklarından birini oluşturmuştur: Eski Mısır firavunlarının boyanmış kireçten heykelleri; Orta­ çağ`da yapılan sırtüstü yatar durumda lahit heykelleri). Orta çağ`da. kiliseler k in anıtsal hevkel alanındaki olağanüstü üretimin (taçkapılar, sonra da mihrap arkalıkları) ardından, Rönesans döneminde de dinsel yapılarda dinsel heykellere büyük yer verilirken (Donatello: Padova`da San Antonio bazilikası mihrabının kabartma ve heykelleri, 1446-1450`ye doğru; Michelangelo: Birçok pieta), estetik tadın ağır bastığı din dışı bir sanat gelişmiş (saray ya da kamu yapılarının süslemeleri), önemli kişilerin portrelerinin yapılmasında büyük bir ilerleme ger­ çekleştirilmiştir (büstler ya da Verrocchio`nun yaptığı B. Colleoni`nin atlı heykeli gibi heykeller). Fransa`da Louis XIV döneminde ve XVIII. yy`da Versailles`ı süslemekle görevli sanatçıların heykelcilik alanında en iyi örneklerini ortaya koydukları klasisizmden ve etkisini özellikle Roma (Bernini) ile Orta Avrupa`da duyuran barok akı­ mın ardından, XIX. yy`da heykelcilik, yalnızca birkaç güçlü sanatçının (Rodin, vb.) karşı durabildikleri bir gerileme devresine girmiş, buna karşılık, XX. yy`da bu alanda kökten değişiklikler gerçekleştirilmiş, kübizmin, fütürizmin, Rus öncü sanatçılarının araştırmalarının ve soyut sanatın, heykeli başka anlatım biçimlerinin sınırlarına ulaştırmalarıyla, heykelin özelliğinden gelen öl­ çütler aşılmış (asamblajlar, kavramsal yapıtlar), buna karşılık olanaklarının zenginliği artırılmıştır.

resimveheykel konusu nedir nerededir sorusuna cevap oldu mu ?
-