Yazıları

Rönesans sanatı ve mimarlığı

Sanat alanına Rönesans, XV. yy`da Eskiçağ,düşüncesinin yeniden ortaya çıkmasıyla ve bu düşüncenin başlı­ ca ahlâk ve estetik değerlerinin hıristiyan dünyasına ve çağdaş tarihe yeniden uyarlanmasıyla yansımıştır. Aslında, Eskiçağ kültürünün bu `yeniden bulunması`, uzun süre sanıldığı gibi, Ortaçağ`ın, Germen halklarının istilalarından ya da kilisenin çok tanrılı dünyanın düşünce ve sanatsal geleneklerine düşmanlığından yararlanarak,Eskiçağ dünyasıyla olan bağlarını bile bile koparmış olduğu anlamına gelmez. Çünkü, Karolenj İmparatorluğu bile, Roma İmparatorluğu`nun doğrudan mirasçısı olarak ortaya çıkmıştı; imparator kendini Sezar`ın vârisi olarak görüyordu ve bazı Roma kurumlarını yeniden canlandırmıştı. Ne var ki, bu ilk `Rönesans`ın sonuçlanması olanaksız gibiydi; çünkü .

“Sanat alanına Rönesans, XV. yy`da Eskiçağ,düşüncesinin yeniden ortaya çıkmasıyla ve bu düşüncenin başlı­ ca ahlâk ve estetik değerlerinin hıristiyan dünyasına ve çağdaş tarihe “

Sanat alanına Rönesans, XV. yy`da Eskiçağ,düşüncesinin

Sanat alanına Rönesans, XV. yy`da Eskiçağ,düşüncesinin yeniden ortaya çıkmasıyla ve bu düşüncenin başlı­ ca ahlâk ve estetik değerlerinin hıristiyan dünyasına ve çağdaş tarihe yeniden uyarlanmasıyla yansımıştır. Aslında, Eskiçağ kültürünün bu `yeniden bulunması`, uzun süre sanıldığı gibi, Ortaçağ`ın, Germen halklarının istilalarından ya da kilisenin çok tanrılı dünyanın düşünce ve sanatsal geleneklerine düşmanlığından yararlanarak,Eskiçağ dünyasıyla olan bağlarını bile bile koparmış olduğu anlamına gelmez. Çünkü, Karolenj İmparatorluğu bile, Roma İmparatorluğu`nun doğrudan mirasçısı olarak ortaya çıkmıştı; imparator kendini Sezar`ın vârisi olarak görüyordu ve bazı Roma kurumlarını yeniden canlandırmıştı. Ne var ki, bu ilk `Rönesans`ın sonuçlanması olanaksız gibiydi; çünkü hırıstiyan uygarlığı ile çok tanrılı uygarlık arasında aşılması güç bir uçurum vardı. Öte yandan, Karolenj İmparatorluğu`nun egemenliği pek uzun sürmemiş, ekonomik koşullar yetersiz kalmış, sanat koruyuculuğu eski önemini yitirmişti. Bununla birlikte bütün Ortaçağ boyunca, işlenen tema ve konuların birbirinden çok farklı olmasına karşın, Eskiçağ kültürünün sürdüğü de bir gerçektir. Orta- çağ`da klasik edebiyata ilgi duyuluyor, ama yaşanılan dönemden alınan motifler işleniyor, buna karşılık dinsel alanda, klasik sanattan alınma motiflere yer veriliyordu. Sözgelimi, soylu hanımlar görünümündeki Venüs`lere ya da hıristiyan inancına bağlanmış mitoloji tanrı ve kahramanlarına yapıtlarda çok sık rastlanıyordu. Orpheus Davut peygamberi, Herkül (Herakles) İsa`yı, Avrupa`nın (Europa`nın) kaçırılması da insan ruhunun kurtuluşunu temsil ediyordu. Klasik uygarlığın, insanı beden ve ruhun birleşmesinden doğan kusursuz bir bütün olarak benimsemesine karşılık, musevi-hıristiyan anlayışı, ölümsüz bir ruh ile ölümlü bir bedenin varlığını benimsiyordu. Bu nedenle eski Yunan-Roma sanatında güzelliği ve tutkuları anlatmaya yarayan öğelere, Ortaçağ`da ancak bir dinsel anlamla yüklü oldukları sürece değer veriliyordu. XV. yy`da, Eskiçağ`a karşı takınılan genel tutum, köklü bir değişiklik geçirdi: Artık her şeyin ölçüsü insandı. Bu düşünce devrimi önce İtalya`da gerçekleşti. Çünkü Avrupa`nın öbür ülkelerinde görülen feodal sistem, İtalya`da o kadar güçlü değildi; ayrıca, zenginliklerin burjuvaların tekelinde bulunan uluslararası ticarete dayalı serbest kentlerin gelişmesi de, İtalya`da daha erken dönemlerde gerçekleşmişti. Sorunların başarıyla çö­ zülmesinde, kuşkusuz kilisenin manevi ve siyasal koruyuculuğundan kurtulmanın da payı olmuş, kilise baskı- sından kurtulma, İtalya`da daha XII. yy. sonlarında baş­ lamıştı. Faizle borç vermeyle ilgili kuralların ustaca dü­ zenlenmesi de, bankacılıkla uğraşan ailelerin elinde, bir bölümü bilim ve sanat koruyuculuğuna ayrılan bü­ yük bir sermaye birikimine yol açmıştı. Bu dönemde söz konusu olan, hem gerçek bir sanat aşkı, hem de bu yolla kendini benimseten yeni egemen sınıfın değer yargılarının etkin bir biçimde propagandasıydı. Bununla birlikte, din ikinci plana atılmamıştı; çalışmaların ve sanat yapıtlarının büyük bir bölümü dinsel nitelikliydi. Ancak, temel düşünce değişmişti: Tanrının ululuğu değil de, yaratıcılığının gücü yüceltilmekteydi. Yeni eflatuncu filozoflar, insan ruhunun günahlarından kurtulabilme olanaklarını belirterek, o zamana kadar bağdaşmaz gibi görünen düşünceleri uzlaştırmaya çalı­ şıyorlardı. Böylece insan, tutkulu çalışmalara konu oldu. İnsanoğlunun doğada yeniden yerini bulmasıysa, kutsallıktan kurtulup teknik olarak incelenebilecek yeni bir plastik ortam kavramının doğmasına yolaçtı. Geometrik perspektif kurallarının bulunması, figüratif çalış­ manın yenilenmesini sağladı. Bu arada hümanistler de, Eskiçağ temalarını başlangıçtaki anlam ve biçimleriyle yeniden ele aldılar. Arkeolojiye önem verildi ve İtalya`da yapılan kazılarda, bilgin hükümdarların koleksiyonlarını süsleyecek birçok yapıt ortaya çıkarıldı. İtalya yarımadasında XV. ve XVI. yy`larda beliren bu yeni düzenin Avrupa`ya yayılması, bir yandan İtalya savaşlarıyla (bu savaşlar sırasında Fransa ve Almanya kralları İtalya`dan ülkelerine çok sayıda sanatçı götürdüler), öte yandan da daha barışçıl yollarla ve baskı makinesinin bulunmasıyla gerçekleşti. Kitap ve taşbasmalar aracılığıyla, ulusal gelenekleri birbirinden farklı biçimlerde etkileyecek hümanist doğrultudaki düşünceler, ikonografi biçim ve motifleri, Avrupa`nın her yanına yayıldı ve Almanya`da Dürer, Hollanda`da Gossart, Fransada`da XV. yy`ın ikinci yarısında Lescot ve Delorme, vb. sanatçılar, görkemli yapıtlar ortaya koydular. Yeni anlayışın çeşitli ülke ve uluslara yansıması, özellikle mimarlık alanında belirgin oldu; bu alandaki çalış­ malarda, özgül ve yöresel esin ile dışardan getirilen çe­ şitli biçimler ustalıkla kaynaştırıldı. Özellikle İspanya ve Fransa`da, gotik üslubunda süslemelerin yerini fantastik süslemeler, kıvrık dallar, geleneksel yapıların cephelerini kaplayan gömme ayaklar ve eski Yunan mimarlığı­ na özgü düzenler aldı. Heykelcilikte, gerçekçiliğe doğru bir kayma oldu. Bu alanda en önemli olgu, `çıplak` temasının yeniden ele alınmasıydı. Rönesans dönemindeki bütün sanatçıların paylaştığı güzellik ve oranlardaki denge kaygısı, `çıplak` temasının ılımlı bir anlatım gerçekliği kazanmasını sağladı. Döküm tekniğindeki gelişmeler sonucu sanat- çılar(Donatello, vb.), hükümdarları yüceltmek amacıyla, normal boyutlarda atlı heykeller yaptılar. Resimde güçlü bir desen, zengin renklerle bütünlendi; bu arada kompozisyonun bütününe, perspektif kullanımıyla daha da akılcı görünüm veriliyor ve perspektiften doğan uzaklık duygusu, optik kurallarına göre de­ ğişen ışığın oyuntuladığı biçimleri de değiştiriyordu. XV. yy`ın her sanat merkezinin (Correggio`nun çalıştığı Parma; özellikle Giorgine ve Tiziano`yla, mimarlıkta da Palladio`yla Venedik; vb.) ayrı ve kendine özgü bir üslubu vardı. Ama XVI. yy`ın başlangıç yıllarında en büyük sanat­ çıların (Bramante, Raffaello, Michelangelo, vb.) Roma`da toplanması, gerçek bir uluslararası üslup olan ve bütün Avrupa ülkelerine yayılan manierismoculuğun doğmasına yolaçtı. Yeni bir sanat yapıtı anlayışının gelişmesi, lonca kumullarının boyunduruğundan kurtulan sanatçıların toplumsal durumunu da etkiledi. Orta- çağ`da bilinmeyen deha kavramı, Rönesans`ta ön plana çıktı. Bireysel yapıtlar, daha sonraki kuşaklar için çoğunlukla eski atölyelerin.kuralları kadar bağlayıcı bir kaynak olarak kaldı. Leoardo da Vinci, Michelangelo ya da Raffaello hayranlığı, tıpkı Ortaçağ sanatçılarının yaratma özgürlüğünü köstekleyen lonca yasaları gibi, bu alanda pek usta olmayan sanatçıları sürekli taklitçiliğe zorladı. Artık yapıtlar imzalanıyor, ama sanatçılar loncalar tarafından korunmuyordu: Sanatçı, bundan böyle tek başı­ na savaşmak zorundaydı. Rönesans, çeşitli evre ve gelişmelerle biçim deği­ şikliklerine uğrayarak, XVII. yy. başlarına kadar varlığını sürdürmüş, Avrupa çapında bir sanat ve mimarlık olayıdır.

Ronesanssanativemimarligi konusu nedir nerededir sorusuna cevap oldu mu ?
-