Rönesans
XV. yy`da İtalya`da doğan, XVI. yy`da Avrupa`nın her
yanına yayılan kültür ve sanatta yenilenme hareketi.
Rönesans (Fransızca Renaissance, İtalyanca Rinasciemento:
Yeniden doğuş) terimi, ilk olarak 1568`de, Vite
(Yaşamlar)adlı yapıtının ikinci basımında Vasari tarafından
kullanılmıştır. Her ne kadar, XV. yy`dan başlanarak
ortaya konmuş yapıtları belirtmek için kullanılırsa da,
aslında, XIV. yy. başlarında ortaya çıkmış olan, hümanizm
döneminden (Ayrıca Bk. HÜMANİZM) ayrı tutulamaz.
Söz konusu dönemde `humanitas`ı yani bilgi ve bilgeliğin
bileşimi olan insanın özünü içerdiği düşünülen
eski Yunan ve Roma metinleri araştırılmış, elyazmaları
nı bulmak ve kopya edilirken ya da zamanla bozulmuş
metinleri bütünİemek işini yüklenenlere, `hümanist`
adı verilmiştir.
Eski Yunan-Roma uygarlığının değerleriyle .
“XV. yy`da İtalya`da doğan, XVI. yy`da Avrupa`nın her
yanına yayılan kültür ve sanatta yenilenme hareketi.
Rönesans (Fransızca Renaissance, İtalyanca Rinasciemento:
Yeniden doğuş) terimi, “
XV. yy`da İtalya`da doğan, XVI. yy`da Avrupa`nın
XV. yy`da İtalya`da doğan, XVI. yy`da Avrupa`nın her
yanına yayılan kültür ve sanatta yenilenme hareketi.
Rönesans (Fransızca Renaissance, İtalyanca Rinasciemento:
Yeniden doğuş) terimi, ilk olarak 1568`de, Vite
(Yaşamlar)adlı yapıtının ikinci basımında Vasari tarafından
kullanılmıştır. Her ne kadar, XV. yy`dan başlanarak
ortaya konmuş yapıtları belirtmek için kullanılırsa da,
aslında, XIV. yy. başlarında ortaya çıkmış olan, hümanizm
döneminden (Ayrıca Bk. HÜMANİZM) ayrı tutulamaz.
Söz konusu dönemde `humanitas`ı yani bilgi ve bilgeliğin
bileşimi olan insanın özünü içerdiği düşünülen
eski Yunan ve Roma metinleri araştırılmış, elyazmaları
nı bulmak ve kopya edilirken ya da zamanla bozulmuş
metinleri bütünİemek işini yüklenenlere, `hümanist`
adı verilmiştir.
Eski Yunan-Roma uygarlığının değerleriyle karşılaştı
rıldığı zaman, Ortaçağ`ı `barbar` bir çağ olarak gören
hümanistler, Rönesans`a, yaşamın her alanına uyguladığı
yenileme araçlarını sağlamışlardır. Aslında, Orta-
çağ`da da, klasiklerin incelenmesi bir yana bırakılmamış,
manastırlardaki keşişler, Vergilius, Aristoteles, vb.
yazarların yapıtlarını okumuşlar, kopya etmişler ve
açıklamalar yazmışlardır. Ama bu çalışmaları, hiçbir
kültür değişikliğine yol açmamış, oysa hümanizm dö
neminde, eski yazarları kavramak ve klasikleri okumak
konusunda yeni bir tutum belirmiş, geçmiş yüzyılların
kültürü belli belirsiz bir hayranlığa konu olmaktan çıkıp,
birinceleme kaynağı haline gelmiştir. Hümanistler, eski
yazarları okumakla kalmayıp, eleştiriden de geçirmiş
ler, yöntemlerini eski metinlere uygulayarak, gerçek
olandan sahte olanı, masaldan tarihsel gerçeği ayırmışlardır.Klasiklerin okunması, hümanistlerin, yeni bir ilgiyle
toplum, eğitim ve aile sorunlarına eğilmelerine yol aç
mış, Ortaçağ`da `dünyadan el etek çekme` ve `öbür
dünya` yüceltilmişken, insana güven duyan hümanistler,
yeryüzü yaşamına ve insanın toplumsal niteliklerine
yeniden önem kazandırmışlar, içlerinden birçoğu
(Paolo Vergerio, Guarino Guarini, vb.), yeni pedagoji
hedeflerine yönelik bir laik okul kurmak için çaba harcamışlardır.
Eski Yunan dünyasının keşfedilmesinde iki olay,
önemli rol oynamıştır. Bunların birincisi, 1438-1439`da
ortodoks ve katolik kiliselerini birbirine yaklaştırmak
için toplanan Ferrara Konsili`nin, bilginler arasında verimli
bilgi alışverişlerinin yapılmasına yol açmasıdır: BizanslI
hümanist İonnes Bessarion`un, zengin kitaplığını
Venedik`e bırakmasıyla, San Marco kitaplığının kurulması. İkincisi, İstanbul`un, Türkler tarafından fethidir:
Birçok Bizanslı keşiş, hümanistler için büyük önem taşı
yan elyazmalarıyla birlikte Batı`ya kaçmışlardır.
Bu gelişmeler sonucunda, Eflatun`un yapıtları yeniden
ve büyük ölçüde önem kazanmış, kullanmış oldu
ğu söyleşi yöntemi, felsefe düşüncesini Aristoteles`in ve
skolastik tutumun sınırladığı dar çerçeveden kurtarmış,
Floransa`da, Pico della Mirandola (1463-1494) ve
Marsilio Ficinio(1433-1499)gibi bilginler, insanoğlunu,
makrokosmosun (büyük evren) yansıması olan bir mikrokosmos
(küçük evren) olarak görmüşlerdir.
Kültür ve düşünce Rönesans`ına prensler de koruyuculuklarıyla
büyük yardımda bulunmuşlar, İtalya`m her
büyük kentinde, her sarayında (Papalık sarayında bile)
sanatçılar ve hümanistler korunmuştur. Bu açıdan en
önemli rolü Floransa oynamış, her çeşit kültür ve sanata
tutku duyması dolayısıyla Muhteşem diye adlandırılmış
olan Lorenzo I de Medici`nin (1449-1492) sarayı, çağın
en büyük sanatçı ve filozoflarının yetenek ve dehaları
m ı biçimlendiği bir pota olmuştur.
Ayrıca, Bramante (1444-1515), Milano`da Sforza ailesinin
sarayında konuk edilmiş, Aragonlu Alfonso, Napoli`deki
sarayında, hümanistlerin çalışmalarını desteklemiş,
Ariosto (1474-1533), Ferrara sarayında büyük
saygı görmüştür. Bunlar dışında, Urbino, Mantova, Bologna
gibi ünlü merkezlerde, prensler, bilgin ve sanatçı
ları saraylarına davet ederek, yönetimlerinin saygınlığı
nı yükseltmişlerdir.
Leonardo da Vinci, bu dönemin en önemli kişilerinden
biridir. Edebiyatçı, ressam, mimar, bilim adamı,
matematikçi ve filozof olan Leonardo, olayların nedenlerini
ve etkilerini ortaya koyarak doğanın gizlerini açıklayan
bir gerçek bilimin oluşmasına katkıda bulunmuş,
doğaya ilişkin her incelemede ilk koşulun deney oldu
ğunu benimseyerek, bilimsel araştırmanın büyük ilerlemeler
yapmasını sağlamıştır.
Rönesans`ta, bilimsel yöntemlere dayanan tarih
araştırmacıları da, Ortaçağ tarihçi ve vakanüvislerinin
ölçütlerini bir yana bırakmışlar, insanın yaratıcı yeteneklerine
duyulan genel inancın etkisiyle, insanı ilgilendiren
olay ve ilişkileri belirleyen değişmez yasaları araş
tırmaya ve bilimsel formüllere indirgemeye yönelmiş
lerdir. Bu anlayışın büyük kuramcısı Toscanalı Niccolo
Machiavelli, İİPrincipe(Hükümdar)adlı yapıtında, kendisi
ve başkaları üstünde tam bir egemenlik kurmuş
olan, yaygın ahlâk değerlerini hiçe sayan ve en yüce
amaç olarak prensliğinin güçlü olmasını gören modern
hükümdarın tablosunu çizmiştir. Machiavelli`ye göre,
devlet, doğaüstü amaçlara yönelik ahlâk ilkelerinde
değil, kendi varlığında kendini haklı çıkaran bir kavramdır.
Rönesans`ta başlayan bir başka önemli gelişme, bireyin,
kendi bireysel özgürlüklerini kısıtlayan, ama aynı
zamanda ona daha büyük bir güvenlik veren bir toplumsal
örgütün varlığını duymasıdır: İtalya`da, derebeylikler,
yeni devlet ilkelerinden esinlenilerek, küçük
bölgesel devletler haline getirilmiştir (Napoli, Floransa,
Venedik, Milano).
Rönesans`ın İtalya`da en parlak çağını yaşadığı bu
dönemde, Avrupa`nın geri kalan bölümü Ortaçağ atmosferi
içinde yaşamayı sürdürmekle birlikte, yavaş yavaş
Fransa, İspanya ve İngiltere, İtalyan Rönesansı`nın
etkilerine açılmaya başlamışlar ve Avrupa devletlerinin
hükümdarları, saraylarına, İtalyan sanatçıları ve bilginlerini
çağırmaya koyulmuşlardır.
Baskı makinesinin bulunması da, Rönesans değerlerinin
yayılmasında büyük rol oynamış, 1455 Gutenberg`in,
büyük boyda Latince bir İncil olan ilk kitabını
basması, gerçek bir düşünce devrimine yol açmış, elle
çoğaltıldıkları için daha önce sayıları çok az olan kitaplar,
binlerce basılmaya ve çok daha ucuza satılmaya
başlanmış, böylece, daha çok sayıda insan, küItür yaşamına
katılmıştır.
Ama Rönesans, toplumun bütün tabakalarına girmemiş,
daha çok kentleri ve bu kentlerde ticaret aracılığıyla
güçlenmiş olan burjuvaziyi etkilemiştir. Bu arada feodalite
ve kilise, daha az ölçüde de olsa, egemenliklerini
yürütmüşlerdir. Özet olarak, Rönesans`ın yarattığı evrensel
`altüst oluştan`, yalnızca en kültürlü ve ekonomik
bakımdan en çokgelişmişsınıflaryararlanmış, halk,
eski inanışlarından, boşinançlarından sıyrılamayarak,
yoksulluk içinde yaşamayı sürdürmüştür.