Yazıları

Roman sanatı ve mimarlığı

XI. ve XII. yy`larda Avrupa`da gelişen roman üslubunda yapıtları topluca belirten terim. VIII. yy. sonu ile X. yy. arasında, Karolenj sanatı ve Otto sanatı çağlarında oluş­ muş bir birikim üstünde, `Germen` halklarının sanatı­ nın ve Doğu etkilerinin birleşmesiyle ortaya çıkan `roman öncesi` sanatın ardından, teknik ilerlemeler ve dindarların sayılarının artmasıyla dinse! yapıların planlarında yapılan değişiklikler, XI. ve XII. yy`ların büyük bir bölümünde gelişme gösteren yeni bir üslubun doğ­ masına yol açmıştır. Ama birçok yerel çeşitlenme, bu tarih sınırlarının kesin olarak ileri sürülmesini engellemekte ve genellikle, roman sanatı ve mimarlığını XII. yy`dan sonraya da taşıran örneklergörülmektedir. Sözgelimi, İtalya`da, gotik sanat ürünlerine çok az raslanır ve roman sanatından Rönesans`a, neredeyse .

“XI. ve XII. yy`larda Avrupa`da gelişen roman üslubunda yapıtları topluca belirten terim. VIII. yy. sonu ile X. yy. arasında, Karolenj sanatı ve Otto sanatı çağlarında oluş­ muş bir birikim “

XI. ve XII. yy`larda Avrupa`da gelişen roman üslubunda

XI. ve XII. yy`larda Avrupa`da gelişen roman üslubunda yapıtları topluca belirten terim. VIII. yy. sonu ile X. yy. arasında, Karolenj sanatı ve Otto sanatı çağlarında oluş­ muş bir birikim üstünde, `Germen` halklarının sanatı­ nın ve Doğu etkilerinin birleşmesiyle ortaya çıkan `roman öncesi` sanatın ardından, teknik ilerlemeler ve dindarların sayılarının artmasıyla dinse! yapıların planlarında yapılan değişiklikler, XI. ve XII. yy`ların büyük bir bölümünde gelişme gösteren yeni bir üslubun doğ­ masına yol açmıştır. Ama birçok yerel çeşitlenme, bu tarih sınırlarının kesin olarak ileri sürülmesini engellemekte ve genellikle, roman sanatı ve mimarlığını XII. yy`dan sonraya da taşıran örneklergörülmektedir. Sözgelimi, İtalya`da, gotik sanat ürünlerine çok az raslanır ve roman sanatından Rönesans`a, neredeyse hiçbir ge­ çiş dönemi olmaksızın atlanmıştır. 1000 yılı dolaylarında, Batı`da, dinsel mimarlıkta bü­ yük bir gelişme gerçekleştirilmiştir. Germen halkların, yerleşik düzene geçtikleri, Arapların İspanya`dan çıkarıldıkları, büyük siyasal toplulukların gerçekleştirildiği, Akdeniz ticaret alanında eski etkinliklerin yeniden baş­ ladığı bu dönemde, nüfus oldukça artmış, soylular ve köylülerin yanı sıra, el sanatçıları ve tüccarları kapsayan yeni bir toplumsal sınıfın (burjuvazi) oluşumuna yol açan kentler çoğalmıştır. Özel konutlar ve süsleme öğeleri gibi din dışı yapıtların birçoğu günümüze kalmadığı için, roman sanatı ve mimarlığı, büyük ölçüde, inancın yüzyıllar boyunca koruduğu dinsel yapıtlara dayanılarak incelenebilmektedir. Ancak, roman sanatı­ nın yalnızca dinsel nitelikte olduğunu ve el sanatçıları­ nın yalnızca din adamları için çalıştıklarını düşünmek de yanlış olur. XI. yy. mimarlıkta, roman üslubunun ana çizgilerini belirleyen bir yenilik dönemidir. Roman sanatı ve mimarlığının bu ilk döneminin temel özelliği, çekiçle ger­ çekleştirilen taş işçiliği ile küçük sırakemerler zinciriyle birbirine bağlanmış düz ve düşey şeritlerin oluşturdu­ ğu bir dış süslemedir. Önce Kuzey İtalya`da ortaya çıkan bu özellik ve daha sonra bütün Güney Avrupa`da hızla yayılmıştır. Roman üslubunda yapıların planı, daha önceki bazilikalardan ya da merkez planlı yapılardan kaynaklanır ve oldukça yalındır: Tonozlu bir absisle sona ererve çatısı bir damla örtülüdür. Ama o döneme kadar yalnızca mihraplarda ve kilise mahzenlerinde kullanılan tonoz, kilisenin bütün iç bölümüne uygulanmıştır. Ayrıca, bu dönemde beşik tonoz, sivri köşeli tonoz ve kubbe kullanılmıştır. Bu genel plan, çok geçmeden, Fransa, İtalya, Almanya, Britanya adaları, Iberyarımadasının kuzeyi, Polonya, Orta Avrupa ve Yugoslavya`da benimsenmiş, ama yerel özellikler bazen, yapım yöntemlerini ve planı değişikliğe uğratmıştır. Nitekim Germen Avrupa, Otto sanatı bazilikasına sadık kalırken, Güney Avrupa`da haç biçiminde Latin planı benimsenmiştir. Her biri özel yapı yöntemleri uygulayan gezici atölyeler tarafından gerçekleştirilen yapılarda, ilk denemelerde, pek ustaca olmasa da, Bizans ve Galya-Roma yapıtları kopya edilerek, Eskiçağla ilişki kurmaya yönelinmiş,Doğulkumaş süslemelerinden,fildişi ve metal işlerinden de esinlenilmiştir. Bu ilk yapıtlarda, Ortaçağ anıt heykelciliğinin değişmez özelliklerinden biri de ön plana çıkmıştır: Süsleme yapılan yerin sınırlarına uyacak biçimdegörüntüyü büken ve çarpıtan birçaba, yani mimarlık çerçevesine uyma çabası. Öykülü sütun başlıkları geleneği Fransa`da Loire vadisinden başlayarak yayılmıştır. Cephelerde olduğu gibi, bu başlıklarda da, heykellerin yerleştirilmesine ba­ ğımlı olarak zengin bir iknografi gözlenir. Ana kapılarda, konu olarak `mahşer` ağır basar. İsa`nın çevresinde, melekler, havariler ya da simgesel hayvanlar görü­ lür; kemer kovanları, üsluplaştırılmış insan figürleriyle, masal canavarlarıyla ya da çiçek motifleriyle süslenmiş­ tir. Heykelciler, figürlerini belirli geometrik şemaları göz önünde tutarak ve belirli kurallara uyarak canlandırmış­ lar, oranlar, yapıtın bulunduğu yere ve dinsel aşaması- rasına uyacak biçimde hesaplanmıştır: İsa meleklerden, ermişler de sıradan insanlardan daha büyük olarak canlandırılıyordu. Kilise ve manastırların sütun başlıklarında, ermişlerin öğütleri ve yaşamları canlandırılmış, ayrıca Germen halklarının eski geometrik ve çizgisel motifleri ile Asya bozkırlarından (bozkır sanatı) gelme tuhaf hayvan figürleri kullanılmıştır. Kiliselerin eşyasını oluşturan kutsal kaplar ve haçlar gibi, bu heykellerin de çoğu boyalıdır. XII. yy`ın başlangıcındaysa, Güney Avrupa heykelciliğinde gotik sanatı hazırlayan bir akım ortaya çıkmıştır. Resmin, duvar resmi olarak uygulandığı roman sanatındaki önemi, fresklerin birçoğu bozulduğu için tam olarak aydınlatılamamıştır. Roman heykelcilik ve mimarlığını büyük ölçüde incelemeyi sağlayan birçok yapıtın günümüze kalmış olmasına karşılık, resim alanındaki yapıtlar ya çok bozulmuş ya da yanlış bir biçimde onarılmıştır ve resimli elyazmaları, kolayca gidilip görü­ lemeyecek kitaplıklarda dağınık durumda bulunmaktadır. Gene de roman sanatında, resmin temel birözelliği ayırt edilebilir: İstila dönemlerinde bir kesintinin ortaya çıkmamış olması ve yaklaşık olarak İ.S. I. yy`dan başlayarak sürekli zenginleşen bir teknik ile belirli motiflerin korunmuş olması. Resimlerin genellikle kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Duvar resimleri, din adamlarından ve sivillerden oluşan tutucu sanatçı toplulukları tarafından yapılmış, resimli elyazmaları, manastırlarda gerçekleş­ tirilmiştir. Heykel gibi, resimde de, mimarlık çerçevesine uyulurken, kemerlerde eğik figürler, koro bölümü­ nün ya da sahnın duvarlarındaysa, birçizgiyle ya da süsleme motifiyle ayrılan ve bir öykünün bölümlerini dile getiren resimlere yer verilmiştir. Renkler, siyah, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ve aşıboyasıyla sınırlıdır. Boya dümdüz sürülmüş ya da yalnızca, tarama çizgileri yapılmıştır.

Romansanativemimarligi konusu nedir nerededir sorusuna cevap oldu mu ?
-