Hareket Ordusu
.
“31 Mart O layı`nı bastırmak için Selanik`ten İstanbul`a gelen birliklere verilen ad. İkinci M eşrutiyetin ilanından (1908) sonra gerçekleştirilen reform hareketlerine bir tepki olarak gelişen “
31 Mart O layı`nı bastırmak için Selanik`ten İstanbul`a
31 Mart O layı`nı bastırmak için Selanik`ten İstanbul`a gelen birliklere verilen ad. İkinci M eşrutiyetin ilanından (1908) sonra gerçekleştirilen reform hareketlerine bir tepki olarak gelişen 31 Mart Olayı`nı bastırmak için Selanik`te 3. O rdu`nun hazırladığı, kurmay heyetinde Mustafa Kemal`in de yer aldığı Hareket Ordusu, Hüseyin Hüsnü Paşa komutasında İstanbul`a gönderildi. Yeşilköy`den sonra komutanlığı devralan Mahmut Şevket Paşa yönetiminde kente girerek, semt ve sokak çarpışmalarından sonra ayaklanmayı bastırdı. Mebusan Meclisi`nin yeniden göreve başlamasıyla, Abdülhamit II tahttan indirilip, 27 Nisan 1909`da yerine Mehmet V geçirildi.
George Hamilton-Gordon, Dördüncü Aberdeen Kontu
.
“İngiliz siyaset adamı (Edinburgh 1784-Londra 1820). Meslek yaşamına Avrupa`nın çeşitli ülkelerinde önemli diplomatik görevlerle başlayan (1812) Dördüncü Aberdeen Kontu George Hamilton-Gordon, “
İngiliz siyaset adamı (Edinburgh 1784-Londra 1820).
İngiliz siyaset adamı (Edinburgh 1784-Londra 1820). Meslek yaşamına Avrupa`nın çeşitli ülkelerinde önemli diplomatik görevlerle başlayan (1812) Dördüncü Aberdeen Kontu George Hamilton-Gordon, 1828-1850 ve 1841-1846 yılları arasında Dışişleri bakanlığı yapıp, VVebster-Ashburton ve Oregon (1840) antlaşmalarının imzalanmasını sağlayarak ABD`yle iki sınır anlaşmazlığını çözümlemeyi başardı. 1852`de bir koalisyon hükümetinin başkanlığına getirilip, İngiltere`nin (1841) Kırım Savaşina girmesini önlemeye çalıştıysa da, başaramadı. Savaşı iyi yönetememekle suçlanınca, istifa etmek zorunda kaldı.
Altınordu Devleti
Doğu Avrupa ve Volga Irmağı kıyılarında .XIII. yy./ortalarından XVI. yy. başlarına |kadar varlığını sürdürmüş Türk-Moğol devleti. Cengiz Han`ın torunu, Cuci Han`ın oğlu Batu Han`ın Aşağı Idil kıyılarını merkez seçerek Saray kentini kurdurup, başkent yapmasıyla temelleri atılan Altınordu Devleti, Batu Han döneminde hızla genişleyerek Harizm ve Azerbaycan`a kadar Kafkasya`yı, Kıpçak bölgelerini, Orta İdil ve Aşağı İdil bölgesini sınırları içine aldı. 1275`te Batu Han`ın yerine tahta çıkan Berke Han, İslâm dinini kabul etti ve Mısır Sultanı Baybars`la anlaşarak Hulâgu Han`ı yendi. Özbek Han (1313-1341) ve Canibek Han (1342-1357) dönemlerinde Azerbaycan`ın da alınmasıyla Doğu Avrupa`nın en büyük devleti haline gelen Altınordu Devleti, Berdibek Han`ın (1357-1359) ölümünden sonra iç çatışmalarla bir .
“Doğu Avrupa ve Volga Irmağı kıyılarında .XIII. yy./ortalarından XVI. yy. başlarına |kadar varlığını sürdürmüş Türk-Moğol devleti. Cengiz Han`ın torunu, Cuci Han`ın oğlu Batu Han`ın “
Doğu Avrupa ve Volga Irmağı kıyılarında .XIII.
Doğu Avrupa ve Volga Irmağı kıyılarında .XIII. yy./ortalarından XVI. yy. başlarına |kadar varlığını sürdürmüş Türk-Moğol devleti. Cengiz Han`ın torunu, Cuci Han`ın oğlu Batu Han`ın Aşağı Idil kıyılarını merkez seçerek Saray kentini kurdurup, başkent yapmasıyla temelleri atılan Altınordu Devleti, Batu Han döneminde hızla genişleyerek Harizm ve Azerbaycan`a kadar Kafkasya`yı, Kıpçak bölgelerini, Orta İdil ve Aşağı İdil bölgesini sınırları içine aldı. 1275`te Batu Han`ın yerine tahta çıkan Berke Han, İslâm dinini kabul etti ve Mısır Sultanı Baybars`la anlaşarak Hulâgu Han`ı yendi. Özbek Han (1313-1341) ve Canibek Han (1342-1357) dönemlerinde Azerbaycan`ın da alınmasıyla Doğu Avrupa`nın en büyük devleti haline gelen Altınordu Devleti, Berdibek Han`ın (1357-1359) ölümünden sonra iç çatışmalarla bir çöküş dönemine girdi ve Timur`un iki saldırısıyla (1391 ve 1395) iyice sarsıldı. Seyit Ahmet Han`ın (1445-1481) bir süre için yeniden düzene soktuğu ülke, ölümünden sonra parçalandı (1502) ve toprakları üstünde beş ayrı hanlık (Astrahan, Kırım, Kazan, Sibirya ve Nogay hanlıkları) kuruldu. Çeşitli kabilelerin (Moğollar, Tatarlar, Kumanlar, Kıpçaklar, vb.) oluşturduğu bir federasyon yapısında olan, halkının büyük bölümü göçebe yaşayan ve hayvancılıkla geçinen Altınordu Devleti`nde ticaret büyük ölçüde gelişmişti. Başlangıçta Moğol hukuku uygulanırken, İslâm dininin benimsenmesinden sonra, şeriat hukuku da uygulanmaya başlanmıştı. Resmî dili Türkçe olan devletin başkentinin nüfusu, XIV. yy. için büyük bir sayı olan 100 000`i bulmaktaydı.
İrlanda Cumhuriyet Ordusu
Kuzey İrlanda`nın Birleşik Krallık`a bağlı olmasına karşı çıkan, Dublin`deki İrlanda hükümetini de tanımayan gizli ordu. İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA) adı ilk olarak, Paskalya Ayaklanması (1916) sırasında İrlanda`nın bağımsızlığa kavuşması için İngiliz birliklerine karşı gerilla savaşımı veren İrlandalı militanlar için kullanıldı. 1921`de İngiliz ve İrlandalı siyasetçilerin İrlanda`daki 32 yönetim bölgesinden 26`sının İrlanda Özgür Devleti adıyla içişlerinde özerk Commonwealth üyesi bir devlet haline getirilmesi, kuzeydeki 6 yönetim bölgesininse Kuzey İrlanda adıyla Birleşik Krallık`a bağlı kalması konusunda görüş birliğine varmalarından sonra, İrlanda Cumhuriyet Ordusu`nun bu antlaşmayı destekleyen üyeleri, İrlanda Özgür Devleti`nin ordusunu oluşturdu. Eamon Idel Valera yönetimindeki, bu antlaşmaya .
“Kuzey İrlanda`nın Birleşik Krallık`a bağlı olmasına karşı çıkan, Dublin`deki İrlanda hükümetini de tanımayan gizli ordu. İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA) adı ilk olarak, Paskalya Ayaklanması “
Kuzey İrlanda`nın Birleşik Krallık`a bağlı olmasına
Kuzey İrlanda`nın Birleşik Krallık`a bağlı olmasına karşı çıkan, Dublin`deki İrlanda hükümetini de tanımayan gizli ordu. İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA) adı ilk olarak, Paskalya Ayaklanması (1916) sırasında İrlanda`nın bağımsızlığa kavuşması için İngiliz birliklerine karşı gerilla savaşımı veren İrlandalı militanlar için kullanıldı. 1921`de İngiliz ve İrlandalı siyasetçilerin İrlanda`daki 32 yönetim bölgesinden 26`sının İrlanda Özgür Devleti adıyla içişlerinde özerk Commonwealth üyesi bir devlet haline getirilmesi, kuzeydeki 6 yönetim bölgesininse Kuzey İrlanda adıyla Birleşik Krallık`a bağlı kalması konusunda görüş birliğine varmalarından sonra, İrlanda Cumhuriyet Ordusu`nun bu antlaşmayı destekleyen üyeleri, İrlanda Özgür Devleti`nin ordusunu oluşturdu. Eamon Idel Valera yönetimindeki, bu antlaşmaya karşı çıkan üyelerse, 1922-23`teki iç savaşta yenildikten sonra, günümüzdeki İRA`yı oluşturdular. Eamon idelValera`nın bir süre sonra yasal siyasete dönüp, başbakan olmasından sonra, cumhuriyet yanlılarının çoğu da onu izledi ve İRA aşırı görüşlülerden oluşan küçük bir gizlr örgüt haline geldi. İRA üyeleri 1930 yıllarında İrlandalı faşistlere (MaviGömlekliler) karşı savaşarak, solcu bir özellik sergiledilerse de, her şeyden önce İrlanda`nın tam bağımsız bir cumhuriyete dönüşmesi amacına ağırlık verdiler ve Birleşik Krallık Nazi Almanyası`na kar şı İkinci Dünya Savaşı`na girince, Alman casuslarının eylemlerini desteklediler. 1930-1940 yılları boyunca İRA, İzlanda Özgür Devleti hükümetiyle sık sık görüş ayrılığına düştü ve üyeleri Eamon İde1 Valera`nın başbakanlık döneminde bile ko- ğuşturuldu. 1950 yıllarından başlayarak, örgüt özellikle, Kuzey İrlanda`daki baskı altında yaşayan katolik azınlık arasında kendine yandaş buldu ve 1960 yıllarında daha çok, temel toplumsal reformlar yayılması amaçlı eylemler düzenledi. Kuzey İrlanda`da 1969`da patlak veren katolik azınlığa daha çok hak tanınması yolundaki gösteriler İRA`nın, bir siyaset değişikliği yapmasına yol açtı. `Resmî` İRA, terör eylemlerine karşı çıkarken, örgütten ayrı lan terör yanlısı `geçici` İRA üyeleri, gerek Kuzey İrlanda`da, gerek İngiltere`de birbiri ardına terör eylemlerine giriştiler. 1970, 1980 ve 1990 yıllarında da hem Kuzey İrlanda`daki, hem de İngiltere`deki eylemlerini sürdürdüler: Şubat 1991 `de, Londra`da başbakanlık konutuna füze atılması; birkaç gün sonra Londra`dan Victoria istasyonuna 40 kişinin yaralanmasına ve 1 kişinin ölümüne yol açan bir bomba yerleştirilmesi; 1993`te Londra`nın çeşitli yerlerine, özellikle dedamden semtinde bir mağazaya bomba yerleştirilmesi ve Heatrow havaalanına roketlerle saldırıda bulunulması, vb.
ordu
Bir devletin askerî güçlerini topluca belirten terim. Şiddet
ve saldırıya bütün toplumlarda raslanır; ama yağ
mayla geçinen silahlı bir çete, çeşitli özel birlikler halinde
örgütlenmiş az ya da çok sürekli bir görevi olan bir
ordudan farklıdır. Bu yüzden, tarihte gerçek ordular, ilk
imparatorlukların ya da cumhuriyetlerin kurulmasıyla
ortaya çıkmıştır.
TARİHÇE
Orduların 4 000 yıla yakın bir geçmişe dayanan tarihi,
savaş tekniklerinde üçlü bir evrimi ortaya koyar.
Teknik evrim, korunmadan hareketliliğe ve ateş gü
cüne yönelmiştir. Zırhla korunmanın sakıncası, hareketsizlik
ya da hareket yavaşlığı olduğundan, zırh ortadan kalkmış, hareketliliği geliştirme çabaları, süvariliğin
ortaya çıkmasından sonra hızla gelişerek, motorlu piyade
birlikleri, hava indirme birlikleri ve füze atar denizaltılarla
.
“Bir devletin askerî güçlerini topluca belirten terim. Şiddet ve saldırıya bütün toplumlarda raslanır; ama yağ mayla geçinen silahlı bir çete, çeşitli özel birlikler halinde örgütlenmiş “
Bir devletin askerî güçlerini topluca belirten terim.
Bir devletin askerî güçlerini topluca belirten terim. Şiddet
ve saldırıya bütün toplumlarda raslanır; ama yağ
mayla geçinen silahlı bir çete, çeşitli özel birlikler halinde
örgütlenmiş az ya da çok sürekli bir görevi olan bir
ordudan farklıdır. Bu yüzden, tarihte gerçek ordular, ilk
imparatorlukların ya da cumhuriyetlerin kurulmasıyla
ortaya çıkmıştır.
TARİHÇE
Orduların 4 000 yıla yakın bir geçmişe dayanan tarihi,
savaş tekniklerinde üçlü bir evrimi ortaya koyar.
Teknik evrim, korunmadan hareketliliğe ve ateş gü
cüne yönelmiştir. Zırhla korunmanın sakıncası, hareketsizlik
ya da hareket yavaşlığı olduğundan, zırh ortadan kalkmış, hareketliliği geliştirme çabaları, süvariliğin
ortaya çıkmasından sonra hızla gelişerek, motorlu piyade
birlikleri, hava indirme birlikleri ve füze atar denizaltılarla
sonuçlamıştır. Ama teknik evrim, özellikle atış gü
cünü geliştirmeye yönelmiş ve Romalıların mancınıklarından,
günümüzün nükleer silahlarına ulaşmıştır. İkinci evrim, ordunun insan gücünü artırma yönünde
olmuştur. İskender`in ordusu 37 000 kişilik, Napolyon`un
ordusu 600 000 kişilikken, Almanya İkinci Dünya
Savaşı`nda 10 milyon kişiyi silah altına almış, böylesine
büyük kitlelerin ortaya koyduğu komuta güçlükleri,
kurmay ve muhabere sınıflarının gelişmesini sağlamış,
böylece, orduların evriminin üçüncü özelliği ortaya
çıkmıştır: Kusursuz bir gerecin büyük tüketicileri olan
ordular, günümüzde günden güne bir ülkenin sanayi
gücüne bağımlıdır; bir savaşın patlak vermesi, savaşan
ülkelerin sanayi ve ekonomi gücüyle yakından ilişkilidir.ESKİÇAĞ`DA ORDU
Eskiçağ`da Doğu krallarının sürekli koruyucu birlikleri
vardı; ama gerçek anlamda orduları yoktu: Devlet bir
tehlikeyle karşılaştığında, yurttaş topluluğu devleti savunmaya
çağrılıyordu. Bununla birlikte, savaşçı bir halk
olan Asurlular, daha o dönemde, piyadeler ve süvarilerden
oluşan ulusal bir ordu kurmuşlardı. Askerleri, topuz,
balta, mızrak, yay kullanıyor, kalkanla korunuyorlardı.
İbranilerin yay, sapan ve küçük bir kalkanla donatılmış
hafif piyadeleri, kılıç, mızrak ve büyük bir kalkanla
donatılmış ağır piyadeleri, savaş arabalarına bindirilmiş
birlikleri vardı. Perslerin orduları özellikle yüz, bin,
on bin kişilik birljklere bölünmüş ve yaylarla donatılmış
süvarilerden oluşuyordu. Mısır, Libyalı Berberilerden
ve siyahlardan oluşan birliklerin yanı sıra, 50 000 kişilik
(piyadeler, süvariler, savaş arabaları) sürekli bir ordu
beslemekteydi.
Her erkek çocuğun askerî eğitim gördüğü eski Yunanistan`da,
ilk olarak MakedonyalIlar, ağır piyade birlikleri
kurdular. Yurttaşların oluşturduğu ağır piyadeler,
tolga, deri ve madenden yapılmış bir zırh ile yürüyüşler
sırasında bir uşağın taşıdığı ağır bir tunç kalkanla korunuyor,
silah olarak uzunluğu bazen 6 m`yi bulan bir
mızrak, bir kılıç ve bir tür saldırma kullanıyor, süvarilerin
saldırılarına karşı birbirlerine sokularak, aşılması güç
bir kütle oluşturuyorlardı. Yabancılardan ve kölelerden
oluşan hafif piyadeler, özellikle düşmanı kovalamada
görev alıyorlar, piyadeler, deri süslemeli, sazdan yapılmış
hafif bir kalkan, bir yay, 15 ok ya da taş ve kurşun
parçaları attıkları bir sapanla donatılıyorlardı.
Eski Yunanistan`da süvari birlikleri, ilk olarak İsparta`da,
İ. Ö. IV. yy`a doğru ortaya çıktı. Süvariler, başlangıçta
ata eyersiz ve üzengisiz biniyor, ince uzun bir mızrak
ve iki kargı kullanıyorlardı. Öncü olarak çarpışmakla,
yerdeğiştirmelersırasında piyadeleri korumakla, ka
çan düşmanı kovalamakla görevliydiler. MakedonyalI
Philippos`un eyer kullanmayı zorunlu kılmasından ve
süvarileri ağır zırhlarla donatmasından sonra, Büyük İskender,
ordusunu ağır piyadeler, hafif piyadeler, süvariler,
paralı askerler ve müttefik devletlerin birliklerinden
oluşturdu. Ondan sonraki imparatorlar ordularında,
fillere ve savaş arabalarına da yer verdiler.
Romalılarda krallık döneminde bölükler (centuria)
halinde düzenlenen ordu, cumhuriyet ve imparatorluk
dönemlerinde 6 000 kişilik lejyonlara bölündü; her lejyon
300 kişilik bir süvari gücüyle destekleniyordu. Yurttaşların
oluşturduğu bu lejyonların yanı sıra, orduda
müttefik halkların hafif piyadeleri ve yabancı paralı askerler
vardı. Augustus döneminde Roma ordusu, 50
lejyondan oluşuyordu; kitle halinde asker toplama
yöntemi bırakılmış, yirmi-yirmibeş yıllık sözleşmelerle
askere alınan, yıllık bir ücret verilen, belirli bir yaşa gelince
emekli aylığı bağlanan meslekten bir ordu kurulmuştu.
Roma askerleri 1,70-2 m uzunluğunda bir mızrak, kı
lıç, kargı, sapan ve yayla donatılmışlardı. Ayrıca, Roma
ordusunda, 400 m uzaklığa, 40 kg ağırlığında taşlar fırlatan
mancınıklar vardı. Kale duvarlarına koçbaşlarıyla
saldırılıyordu. Savaş taktiği, göğüs göğüse çarpışmadan
sonra, kanatlardan sarkarak düşmanın kuşatılmasına ve
kaçan düşmanın yabancı süvariler tarafından kovalanmasına
dayanıyordu. İkmal ve haberleşme sistemleri
ve sınırlardaki tahkimat, günümüzdeki örgütlenmeye
yakındı.
Batı Roma İmparatorluğu yıkılınca (476), Roma`nın
eski müttefikleri, ordularında lejyon örgütlenmesini
uzun süre korudular. Franklarda ve Germenlerdeyse,
hererkek biraskerdi ve çoğunlukla seçimle işbaşınagelen
komutanların buyruğundaki savaşçı topluluklarının
büyük bölümü piyadelerden oluşuyordu. Kesin bir dü
zeni olmayan, ayİık almayan bu topluluklar, yağmayla
ve topladıkları ganimetle geçiniyorlardı.
SÜVARİ GÜCÜNÜN GELİŞMESİ
IX. yy. başında Frank kralı Charlemagne, özgür her erkeğin
silah altına alınmasını bir yönergeye bağlamayı
denedi ve özenle hazırlanmış kurallar koydu. Ordusunu
6 000-10 000 kişiden oluşan, aylarca yetecek erzağı
bulunan, kuşatma ve tahkimat kurma için gerekli gereç
leri arabalarda taşıyan birlikler halinde örgütledi. Süvari
gücünü önemli ölçüde artırdı. Charlemagne`ın ölü
münden sonra, feodalite dönemi boyunca Avrupa`da
süvari gücünün önemi, piyadenin zararına arttı. Feodalite
dönemi birliklerinin direnme merkezi, şatolardı. Savaş
birlikleri, her birinin bir seyisi ya da bir uşağı bulunan
50-100 şövalyeden oluşuyordu. Ayrıca burjuva
milisleri vardı ve hükümdarlar yabancı paralı askerler
de tutuyorlardı. Bir savaş durumunda hükümdar, şan ve servet kazanmak isteyen herkesi onu izlemeye çağı
rırdı: Fatih William, İngiltere seferine çıkarken, bu yolla
15 000 kişi toplamayı başarmış ve Hastings Savaşı`na
(1066), okçulardan, piyadelerden, şövalyelerden olu
şan güçlü bir orduyla girmiştir.
Orta Asya`da Cengiz Han`ın ordusu (XIII. yy. başı)
bütünüyle süvarilere dayanıyor, bu süvarilerin savaşçı
ları ve çevrelerine yaydıkları korku, başlı başına bir savaş
taktiği yerine geçiyordu.
HAREKETLİLİĞE DOĞRU: TOPÇU SINIFI
Yüzyıl Savaşları`nda (1337-1433), hafif ateşli silahlar,
özellikle de çarpışma koşullarını değiştiren top kullanılmaya
başlandı. İtalyanların ve Almanların kullandıkları
küçük topların yerini, 1360`tan sonra uzun namlulu,
büyük çaplı, 15-20 öküzün çektiği toplar aldı. Baş
langıçta namludan, sonraları kundaktan doldurulan toplar, demir kasnaklı taş gülleleri ya da dökme gülleleri
300 m`ye atıyordu. Kundaklar ilkeldi. Aynı dönemde
süvari gücü de bütünüyle yeniden örgütlendi. Piyadede,
sayısı günden güne artan paralı askerler, noter
önünde yapılan sözleşmelerle işe alınıyordu. HollandalIlar,
İskoçyalılar, İrlandalIlar, Flamanlar, özellikle de
İsviçreliler, Avrupa`nın bütün ülkelerinde paralı asker
olarak çalışmaktaydılar. 1480`e doğru piyade güçleri,
toplarla desteklenen 1 000`er kişilik taburlara bölündü.
XVI. yy`daki İtalya Savaşları sırasında,zırhlı şövalyeler,
mızraklı piyadeler, hâlâ göğüs göğüse çarpışmaktaydılar.
Dönemin savaş düzeninde, önde bir topçu
hattı yeralıyor, arkasına mızraklı piyadeler yerleştiriliyor,
kanatlar arkebüzlü ve ağızdan dolma tüfekli birlikler
tarafından korunuyordu.
XVI. yy. sonunda hâlâ mızrak kargı, saldırma, topuz
kullanıyordu; ama tabanca ve arkebüz de yaygınlaş
mış, Almanlar, Piomonteliler ve Lombardialılar, arkebüz
kullanmadaki ustalıklarıyla ün salmışlardı. Tunç
topların ateş erimi 500 m`yi bulmuştu; ama çekilmeleri
için 17-35 atgerekiyordu. Süvariler, Avrupa`nın hemen
her yerinde ateşli silahlarla donatılmışlardı. Savaş takti
ğinde, sıkışık düzen bırakılmaya başlanmıştı.
MODERN ORDUYA DOĞRU
XVII. ve XVIII. yy`larda Avrupa`daki orduların tümü,
Maurits van Nassau`nun ve Avrupa`nın en iyi ordusunu kuran İsveç kralı Gustaf II Adolf`un düşüncelerine.göre
yeniden örgütlendi. İsveç ordusunun beşte biri süvarilerden
oluşuyordu. Salvo atışı yapan toplar kullanılmaya
başlanmıştı. Piyade gücü artık, savaşta ve barışta aynı
komutanların buyruğunda olan alaylar halinde örgütleniyor,
her alay bölüklere ayrılmış 1 -4 taburdan oluşuyordu.
Topçu sınıfı özerk bir güç haline gelmişti.
Bu arada, askerliğin her alanında reformlar gerçekleştirildi.
Disiplin, üniforma, ücret, yiyecek dağıtımı,
bütünüyle değişti. Askerî okullar açıldı; askerî mahkemeler
kuruldu; kışla yaşamı kurallara bağlandı. Süngü
bulundu. Zırh kesinlikle ordudan kalktı. 1780`e doğru
Prusya kralı Friedrich II, doludizgin ilerleyen biniciler
tarafından çekilen `uçan topçular`ı örgütledi.
Napolyon`un `Büyük Ordu`su, bütün Avrupa ordularına
örnek oldu; örnek alındı. `Büyük Ordu`, Rusya seferi (1813) sırasında 25 000 kişilik muhafız birlikleri ve
600 000 kişiden oluşuyordu. 1813`te, 243 piyade alayı,
93 süvari alayı, 10 yaya topçu alayı, 8 koşulu topçu
alayı, 22 top çeker taburu, 2 köprücii (istihkâm) taburu
halinde örgütlenmişti.
Böylesine büyük bir ordunun yönetimi için Napolyon,
genel karargâhında 400 subay ve 5 000 er toplamıştı.
Birliklerinin yer değiştirme özelliklerini çok iyi bilen,
düşmanın yer değiştirmelerini doğru ve çabuk olarak
haber alan, savaşta en verimli çözümleri çarçabuk
bulabilen Napolyon`un savaş ilkeleri, hızlı ilerlemeye
ve apansızın saldırmaya dayanıyordu.
Napolyon`un yenilgisinden sonra, Avrupa devletleri,
ordularının bir bölümünü terhis ettiler ve askerî sistemlerde
yenilik yaptılar: Ordular, artık ulusal ordu
özelliğinde olacak, askerler belirli dönemler için silah
altına alınacaklardı. XIX. yy`da özellikle savaş taktiklerini
geliştirme yolunda çaba harcandı ve Napolyon`un
savaşları özenle incelendi. Bazı ülkelerin giriştiği sö
mürgecilik savaşları için gerekli, çekirdekten yetişme
komutanlar sağlandı. Bu arada teknik gelişmeler de
gerçekleştiriliyor, tüfekler hafifleşip kıısursuzlaştırılıyordu.
1850`ye doğru, toplarda da büyük bir gelişme ger
çekleştirildi.
MODERN ORDU
Birinci Dünya Savaşı`nda (1914-1918), İtilaf Devletlerinin
ulusal orduları, o güne kadar görülmemiş bir boyuta
ulaştı. Milyonlarca kişilik yığınlara komuta etmek
için, ordu grupları kuruldu. Kurmay sınıfı kalabalıklaştı
ve yeni silahlar bulundukça, işi karmaşıklaştı. Toplar
büyük ölçüde gçlişerek, çapları 65-400 mm`yi buldu;
erimleri 20 krriye yaklaştı. Bazı ülkeler, top mermisi
üretimini günde 250 000`e çıkardılar.
Atış gücünün sürekli artırılmasına yönelik bu araştırma
sonunda, başlangıçta saldırıya dönük olan savaş,
sürekli sınırlar üstünde durağanlaştı. Piyade güçleri,
makineli tüfek, hertürel bombası, havantopları ve alev
araçlarıyla donatıldı. Düşman ordularının ilerlemesine
karşı dikenli tellerle ve mayınlı alanlarla korunan siperler
kazılıyordu. 1915`te Almanlar ilk gaz bombalarını
kullandılar. 1916`da İngilizlerve Fransızlar ilk zırhlı otomobilleri
yaptılar. Bütün birlikler telefon kullanmaya
başladılar. Ulaşımsa, kamyonlar ve trenlerle sağlanı
yordu.
1911`de doğmuş olan askerî havacılık, daha 1914`te
savaşa katılarak, keşif, av ve bombardıman görevlerini
üstlendi. 1799`dan sonra ortadan kalkmış olan balonlar,
yeniden gökyüzünü doldurdu. Bu arada uçaksavar
sınıfı ortaya çıktı. Bu gelişmeler sonucunda, Birinci
Dünya Savaşı 8 700 000 kişinin ölümüyle sona erdi.
İkinci Dünya Savaşı`nda (1939-1945), daha da kalabalık
ordular ve çok daha öldürücü teknikler kullanıldı.
Piyadenin silahları otomatikleşti (makineli tabanca);
topların erimi on kat arttı. Radar sayesinde, uçaksavar
bataryalarının etkisi gün geçtikçe çoğaldı. Her er, bir
uzman haline geldi. Tankların, füzelerin ve her çaptan
topların sayısı büyük ölçüde arttı.
Savaşın ilk evresinde, zırhlı araçlar son derece etkili
oldu. 1940 Alman saldırısı Lüksemburg ile Kuzeydeniz!
arasında sıralanmış 4 000 tanka dayanıyordu. Savaşın
gelişmesiyle, ABD büyük bir zırhlı tümen kurdu. Aynı
zamanda, paraşütçü birlikleri cepheyi her yana taşıdı.
Ama özellikle, hava egemenliğinin önemi ortaya çıktı.
Normandiya çıkarmasını hazırlamak için İngiltere`de
18 000`e yakın uçak üslendi. 3 000`den çok uçak, Almanya`ya
ve Alman işgali altındaki topraklara binlerce
ton bomba yağdırdı. Ordunun üç gücü arasındaki işbirliği
kusursuzlaştı.
nsanlığın gördüğü en büyük savaş olan İkinci Dünya
Savaşı, 1945`te Japonya`ya atılan iki atom bombasıyla,
arkasında 38 milyon ölü bırakarak sona erdi.
Özet olarak, günümüzde, savaş programlı bir hazırlık
dönemi ve özenle planlanmış uygulama isteyen bir
sanayi girişimine dönüşmüştür. Zaferi, gereç örgütlenme
ve savaşan tarafların sanayi gücü sağlamaya başlamıştır.
Ama İsrail-Arap, Kore, Vietnam savaşlarının da
kanıtladığı gibi, son sözü hâlâ piyade söylemektedir.
TÜRKLERDE ORDU
Tarihte ne kadar geriye bakılırsa bakılsın, Türklerin gö
çebe yaşadıkları dönemlerde bile, düzenli ordular kurmuş
oldukları görülür. Daha Göktürkler döneminde
başlayan, boylara bölünme ve kesin askerî yasalara uyma,
Türklerin asker bir ulus olarak tanınmasını sağlamış,
İslâm`ı benimsemelerinden sonra halifeler tarafından
muhafız seçilmelerine yolaçmıştır. Selçuklular döneminde
kurulan askerî birlikse, bütün Türk-İslâm orduları
tarafından örnek alınmıştır.
OSMANLI DÖNEMİNDE TÜRK ORDUSU
Osmanlı tarihinin, Osman Gazi`den Fatih Sultan Mehmet`e
kadar uzanan döneminde, ordu, barışta kendilerine
verilmiş topraklarda tarımla uğraşan, savaşta silah
altına alınan piyade ve süvarilerden oluşuyordu. Murat
I döneminde, Avrupa`nın ilk sürekli ordusu olan Yeni
çeri ordusu kurulduysa (1365) da, ordunun asıl bölü
münü uç kuwetleri, yayalar ve tımarlı sipahiler oluşturuyordu.
Murat II dönemindeki yeni düzenlemeyle,
ana kuwetleri gene tımarlı sipahiler, akıncılar ve yayalardan
oluşan Türk ordusu, ateşli silahlar bakımından
Avrupa`nın en gelişmiş ordusu haline geldi ve top kullanılmaya
başlandı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul`u alınca,
Yeniçeri ocağına `Sekban bölükleri` denilen yeni
birlikler kattı ve Yeniçeri ordusunu 12 000 kişiye çıkardı;
döktürdüğü çok büyük toplarla bu ordunun gücünü
artırdı. XVII. yy. başlarında, kapıkulu ve eyalet askerleriyle
birlikte Türk ordusu 200 000 kişiyi bulmuştu. Ama
XVII. yy`dan başlayarak Türk ordusunun sürekli ayrı ayrı
cephelerde savaşmak zorunda kalması, gün geçtikçe
güçsüzleşmesine yolaçtı. Selim lll`ün `Nizamıcedit`
adlı yeni askerî birlikler kurması, Mahmut ll`nin yozlaş
mış olan Yeniçeri ocağını kapatarak `Asakiri Mansurei
Muhammediye` adlı yeni bir ordu oluşturması, çeşitli
Avrupa devletlerinden yabancı uzmanlar getirtilme çalışmaları,
pek büyük sonuçlar vermedi. XIX. yy`da Alman
askerî yöntemlerinin benimsenmesine, topçu ve
ağır makineli birlikleri kurulmasına, havacı sınıfının
doğmasına karşın, Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden
sonra Osmanlı ordusu dağıldı ve Kurtuluş Savaşı`ndan
sonra çağdaş savaş ilkelerine göre yeniden düzenlenen
Türk ordusu, `Silahlı Kuwetler` adıyla anılmaya başlandı.
Ordu (kent)
Ordu ilinin merkezi. Karadeniz kıyısında, Doğu ve
Orta Karadeniz bölümleri sınırında yeralan Ordu kenti,
lav yığınından oluşan ve kuzey-güney doğrultusunda
uzanan Boztepe`nin doğu eteğinde kurulmuştur.
TARİH
Ordu kentinin bulunduğu yerde. XIX. yy`ın başlarına
kadar bir kent yerleşmesi yoktu. Başka bir deyişle Ordu,
XIX. yy`da kurulmuş, yeni bir kenttir. Bazı kaynaklarda,
yanlış olarak, Ordu kentinin Eskiçağ`daki adının
Kotyora olduğu belirtilmekle birlikte, söz konusu kentin
Ordu`nun bulunduğu yerde değil, 9 km uzaklıktaki
günümüzdeki `Bozukkale` denilen yerde olduğu ve
Ordu`nun yeni bir kent olduğu kanıtlanmıştır. Ordu kentinin temeli, XIX. yy`da kıyıdan 10 km kadar
içerde bulunan ve iskele isteyen Bayramlı (Eskipazar)
köyü halkı tarafından bir iskele olarak atıldı. İskele
yeri olarak seçilen Kiraz limanı, .
“Ordu ilinin merkezi. Karadeniz kıyısında, Doğu ve Orta Karadeniz bölümleri sınırında yeralan Ordu kenti, lav yığınından oluşan ve kuzey-güney doğrultusunda uzanan Boztepe`nin doğu eteğinde “
Ordu ilinin merkezi. Karadeniz kıyısında, Doğu
Ordu ilinin merkezi. Karadeniz kıyısında, Doğu ve
Orta Karadeniz bölümleri sınırında yeralan Ordu kenti,
lav yığınından oluşan ve kuzey-güney doğrultusunda
uzanan Boztepe`nin doğu eteğinde kurulmuştur.
TARİH
Ordu kentinin bulunduğu yerde. XIX. yy`ın başlarına
kadar bir kent yerleşmesi yoktu. Başka bir deyişle Ordu,
XIX. yy`da kurulmuş, yeni bir kenttir. Bazı kaynaklarda,
yanlış olarak, Ordu kentinin Eskiçağ`daki adının
Kotyora olduğu belirtilmekle birlikte, söz konusu kentin
Ordu`nun bulunduğu yerde değil, 9 km uzaklıktaki
günümüzdeki `Bozukkale` denilen yerde olduğu ve
Ordu`nun yeni bir kent olduğu kanıtlanmıştır. Ordu kentinin temeli, XIX. yy`da kıyıdan 10 km kadar
içerde bulunan ve iskele isteyen Bayramlı (Eskipazar)
köyü halkı tarafından bir iskele olarak atıldı. İskele
yeri olarak seçilen Kiraz limanı, kuzeybatıdan gelen karayel
rüzgârlarına az-çok kapalı bir yarımkoy biçimindeydi.
Bu elverişli konuma, Ordu`nun hemen doğusunda
Karadeniz`e ulaşan Melet suyu vadisinin, kurulan
iskeleyi, Anadolu içlerine kolaylıkla bağlayacak yollara
olanak vermesi gibi başka bir üstünlüğünün eklenmesi,
kentin kısa sürede gelişmesini sağladı. XIX. yy`ın
sonlarında büyük bir yangında (1883) bütünüyle yanan,
ama sonra yeniden gelişen kentin nüfusu, XIX. yy.
sona ermek üzereyken, 6 000`e yaklaştı. Önceleri Giresun
kazasına (ilçesi) bağlı bir köyken, sonra Trabzon`a
bağlı bir ilçenin merkezi olan kent, XX. yy`da da
gelişmesini sürdürerek, önce Giresun sancağına bağlı
bir kaza merkezi, sonra da ayrı bir sancağın (Ordu sancağı)
merkezi oldu.
GÜNÜMÜZDE ORDU
Cumhuriyet döneminin başlarında aynı adlı ilin merkezi
olan Ordu kentinin nüfusu, 1927 sayımında 8
209`du. Uzun süre 10 000 dolayında durakladıktan
sonra, 1960`ta 20 000`i (20 029), 1980`de 50 000`i (52
785), 1990 sayımında da 100 000`i aştı (102 107).
Ordu kentinin ilk çekirdeğini Bülbül deresi ağız ovasındaki
cami ve çarşı oluşturur. Kent buradan başlayarak
batıda Boztepe yamaçlarına ve kuzeye doğru yayılmıştır.
Gelişmesindeki önemli etmenlerden biri, fındık
ticaretinin ve ham maddesini fındıktan alan sanayinin
önemli merkezi olmasıdır.
Ordu (il)
Karadeniz Bölgesi`nde il. Yüzölçümü 6 001 km2, nüfusu 1990 sayımında 830 105, merkezi Ordu kenti olan Ordu ili, 19 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Akkuş, Aybastı, Çamaş, Çatalpınar, Çaybaşı, Fatsa, Gölköy, Gülyalı, Gürgentepe, İkizce, Kabadüz, Kabataş, Korgan, Kumru, Mesudiye, Perşembe, Ulubey, Ünye. Kuzeyde Karadeniz kıyılarıyla, batıda Samsun, gü neyde Tokat, güneydoğuda Sivas, doğuda Giresun illeriyle sınırlı olan Ordu ilinin kuzey kesimini, Kuzey Anadolu dağlarının kıyı sıraları kaplar. Kıyı yakınındaki tepelerle başlayan bu dağlar, iç kesime doğru ilerlendik çe yükselirler ve yükseltileri Ordu-Giresun-Sivas illeri sınırlarının düğümlendiği kesimde, 3 000 m`ye yaklaşır. `Karagöl dağı` adı verilen bu dağın, Giresun ili sınırları içinde kalan kesiminin yükseltisi 3 000 m`yi aşar. Ordu ilinin .
“Karadeniz Bölgesi`nde il. Yüzölçümü 6 001 km2, nüfusu 1990 sayımında 830 105, merkezi Ordu kenti olan Ordu ili, 19 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Akkuş, Aybastı, Çamaş, Çatalpınar, “
Karadeniz Bölgesi`nde il. Yüzölçümü 6 001 km2,
Karadeniz Bölgesi`nde il. Yüzölçümü 6 001 km2, nüfusu
1990 sayımında 830 105, merkezi Ordu kenti olan
Ordu ili, 19 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Akkuş, Aybastı,
Çamaş, Çatalpınar, Çaybaşı, Fatsa, Gölköy, Gülyalı,
Gürgentepe, İkizce, Kabadüz, Kabataş, Korgan, Kumru,
Mesudiye, Perşembe, Ulubey, Ünye.
Kuzeyde Karadeniz kıyılarıyla, batıda Samsun, gü
neyde Tokat, güneydoğuda Sivas, doğuda Giresun illeriyle
sınırlı olan Ordu ilinin kuzey kesimini, Kuzey Anadolu
dağlarının kıyı sıraları kaplar. Kıyı yakınındaki tepelerle
başlayan bu dağlar, iç kesime doğru ilerlendik
çe yükselirler ve yükseltileri Ordu-Giresun-Sivas illeri
sınırlarının düğümlendiği kesimde, 3 000 m`ye yaklaşır.
`Karagöl dağı` adı verilen bu dağın, Giresun ili sınırları
içinde kalan kesiminin yükseltisi 3 000 m`yi aşar. Ordu
ilinin Samsun sınırına yakın kesimlerinde yeralan Canik
dağlarının yükseltisiyse, 2 000 m`yi aşmaz. Doruk kesimlerinde
yaylacılığa elverişli düzlükler bulunan dağ
lar, sık bir vadiler ağıyla derinlemesine parçalanmış olarak,
kuzeyde Karadeniz`e, güneyde de Kelkit suyu vadisine
doğru uzanır.
İlin kıyı kesiminde kışlar az soğuk, yazlar az sıcak ve
nemli, her mevsim yağışlıdır. İl merkezindeki meteoroloji
istasyonunun verilerine göre en soğuk ay ortalaması
6,6 °C, en sıcak ay ortalaması 21,8 °C, günümüze kadar
kaydedilen en düşük sıcaklık -7,2 °C (29.1.1964), en
yüksek sıcaklıksa |33 °C`tır 1(10.10.1964 ve 6.6.1965).
1 197 mm`olan yıllık ortalama yağış tutarı, iç kesimlere
doğru ilerlendikçe azalır. Yağışlar daha çok sonbaharda
düşer. Ortalama olarak yılda 6 gün kar yağar ve ya
ğan kar 9 gün yerde kalır.
Yağışlı iklimin sonucu olarak, dağların denize bakan
yamaçları nemcil ormanlarla kaplıdır: Alçak kesimlerinde
yayvan yapraklılar; yükseklerde iğne yapraklılar.
Dağların gerisinde, kurakçıl ormana geçilir. Kıyıda, ormanın
yerini genellikle fundalıklar almıştır.
Karadeniz`e dökülen akarsuların başlıcası, Ordu
kentinin doğusundaki Melet suyudur. Ayrıca, Fatsa dolaylarındaki
Bolaman ve Fatsa çayları, Ünye`nin doğusundaki
Cevizdere, batısındaki Curi suyu sayılabilir. İlin
güneybatısından da Yeşilırmak`a dökülen Bağderesi
geçer. Karagöl dağının yüksek kesimlerinde, küçük buzul
gölleri yeralır.
EKONOMİ
Ordu ilinde ekonomi, büyük ölçüde tarıma dayanır. İl sınırları içinde mısır ekimi birinci sırada yeralır; mısır
üretimi, buğday üretiminden oldukça fazladır. Buğday
ekimi kıyı kesiminde hemen hiç görülmez; iç kesimlerde,
özellikle Mesudiye ilçesinde yaygınlaşır. Kuru sebzeler
arasında başlıca yeri patates alır. Yağ çıkarılan bitkilerden,
soya fasulyesi tarımı kıyı kesiminde gelişmektedir.
Meyve bahçeleri yaygın olmakla birlikte, dikili
alanlar içinde fındıklıklar özel bir önem taşır. Ordu ili,
fındık ağacı sayısı bakımından Türkiye`de Giresun ilinden
sonra ikinci, üretim bakımındansa birinci durumdadır.
Öbür meyveler arasında elma, şeftali, erik, armut
başta gelir. Kıyı kesiminde portakal ve mandalina bah
çelerine de raslanır. Asıl yayılış alanı daha doğuda olan
çay bahçeleri, Ordu ili sınırları içine de girmiştir.
İlin hayvan varlığında, koyun sayısı kılkeçisi sayısından
fazladır.
Önemli yeraltı gelir kaynakları bulunmayan Ordu`da,
sanayi de pek gelişmiş sayılmaz. Başlıca sanayi,
kuruluşları arasında Akkuş`taki kereste-parke fabrikası,
Ordu`daki soya yağı fabrikası, Ünye`deki çimento fabrikası
ve Fatsa`daki deniz ürünlerini değerlendiren fabrika
sayılabilir. ULAŞIM
İlin ulaşımında deniz yollarının insan taşıması bakımından
değilse de, eşya taşınmasında önemi sürmektedir.
Düzenli bir yol olan Samsun-Trabzon kıyı yolu, Ordu ili
kıyılarını izleyerek Ünye, Fatsa, Perşembe ve Ordu`dan
geçer. Bu yolu iç kesimlere bağlayan Ünye-Niksar, Fatsa-Reşadiye,
Ordu-Mesudiye-Koyulhisar yolları, kuzey-güney
doğrultulu başlıca yollardır.