Doğu ortodoks kilisesi
.
““
Bk. ORTODOKS KİLİSESİ; RUS ORTODOKS KİLİSESİ.
katedraller ve kiliseler
Hıristiyan tapınaklarına `kilise`, bir piskoposluk bölgesindeki,
içinde piskopos kürsüsü bulunan ana kiliseye
de `katedral` adı verilir. Katedraller ve kiliseler, Batı`da
çeşitli dönemlerdeki mimarlık üsluplarının temel öğeleri
olmuşlardır.
Hıristiyanlığın ilk dönemleri. İlk hıristiyanlar dinsel
amaçlı bir mimarlık geliştirmemiş, başlangıç dönemi hı-
ristiyan dinsel törenleri, yemeği de içerdiğinden, ço
ğunlukla yemek odasında yapılmıştır. Evin bütün üst katını
kaplayan en geniş odası olduğundan `yukarı oda`diye de adlandırılan yemek odasının boyutları, daha
sonra hıristiyan topluluğu genişleyip, dinsel törenlergeliştikçe,
büyümüştür.
İmparator Constantinus l`in hıristiyanlığı Roma İmparatorluğu`nun
resmî dini ilan ettiği İ.S. 313`ten başlayarak,
dinsel ayin de giderek imparatorluk ölçeğinde
.
“Hıristiyan tapınaklarına `kilise`, bir piskoposluk bölgesindeki, içinde piskopos kürsüsü bulunan ana kiliseye de `katedral` adı verilir. Katedraller ve kiliseler, Batı`da çeşitli dönemlerdeki “
Hıristiyan tapınaklarına `kilise`, bir piskoposluk
Hıristiyan tapınaklarına `kilise`, bir piskoposluk bölgesindeki,
içinde piskopos kürsüsü bulunan ana kiliseye
de `katedral` adı verilir. Katedraller ve kiliseler, Batı`da
çeşitli dönemlerdeki mimarlık üsluplarının temel öğeleri
olmuşlardır.
Hıristiyanlığın ilk dönemleri. İlk hıristiyanlar dinsel
amaçlı bir mimarlık geliştirmemiş, başlangıç dönemi hı-
ristiyan dinsel törenleri, yemeği de içerdiğinden, ço
ğunlukla yemek odasında yapılmıştır. Evin bütün üst katını
kaplayan en geniş odası olduğundan `yukarı oda`diye de adlandırılan yemek odasının boyutları, daha
sonra hıristiyan topluluğu genişleyip, dinsel törenlergeliştikçe,
büyümüştür.
İmparator Constantinus l`in hıristiyanlığı Roma İmparatorluğu`nun
resmî dini ilan ettiği İ.S. 313`ten başlayarak,
dinsel ayin de giderek imparatorluk ölçeğinde
gelişmiş ve yeni, daha ağırbaşlı bir mimarlık anlayışı ortaya
çıkmıştır. Dönemin mimarlarının esin kaynağı,
başlangıçta mahkeme alanı olarak kullanılan ve geniş
bir toplanma alanı olan Roma bazilikası olmuştur. Erken
dönem hıristiyan bazilikası, her iki yanında alçaktavanlı
iki ya da daha çokyansahın bulunan birortasahından
oluşan dar ve uzun bir yapıdır; şahın, dış kemerin
üstünde bir sıra pencereyle aydınlatılır; en uç noktasında
yarım daire biçimli absida yeralır. Rahipler absidada
(eski Roma mahkemesindeki yargıçların yerinde) oturur,
inananlar topluluğuyla aralarında bir parmaklık ya
da bir paravana bulunurdu. Bizans kiliselerindeyse rahipler,
inananlar topluluğunda kutsal resimlerle (ikonalar)
kaplı bir paravana olan ikonostazis`le ayrılıyordu.
Roma`daki San Pietro bazilikası (330; XVI. yy`da yı
kılmıştır) gibi erken dönem hıristiyan bazilikalarında,
sahnın ucunda bir avlu (atrium), sahna açılan bir narteks bulunur; şahın ile absida arasında bir çapraz şahın uzanır.
Erken dönem bazilika ve kiliselerinin planları genellikle
haç biçimindedir; ama daire, kare, çokgen ve Ortodoks
haçı (haç kolları eşit uzunlukta) biçimi planlı bazilikalar
ve kiliseler de yapılmıştır.
Ortaçağ`ın başlangıç dönemi, Ortaçağ`ın başlangıç dö
nemindeki, hıristiyan erken dönemi bazilikalarında bulunmayan
yeni öğeler içeren kiliselerin ilk örneği, Karolenj
sülalesi döneminde Fransa`da Centula`da yapılan
Saint Riquier manastır kilisesidir (800`e d.; yıkılmıştır).
Bu çapraz sahınlı kilisede Ortaçağ`ın sonraki döneminde
kilise mimarlığını önemli ölçüdeetkileyeceköğelerine
yer verilmiştir: Yapının girişini oluşturan batı cephesinin
süslemesi; yapıya dışardan eklenen çan kuleleri.
Saint Riquier manastır kilisesi, sivri kuleli görünümüyle,
özellikle Almanya`daki geç Otto dönemi kiliselerini etkilemiştir.
Roman üslubu. Hac yolculuklarından Haçlı seferlerine
kadar her türlü dinsel gezi biçiminin çağı olan roman
üslubu dönemi, Güney Fransa`yı aşarak kuzeybatı İspanya`daki Santiago da Compostela`da bulunan kutsal
emanetlere giden yol üstünde hac kiliselerinin (sözgelimi
Toulouse kentindeki Saint Sernin kilisesi, 1080) geliştiği
dönemdir. Saint Sernin`in yuvarlak kemerleri ve
kalın duvarları roman üslubunun ayırıcı özelliklerinden
biridir. Roman üslubunda kiliselerin planı, geniş bir Latin
haçı biçimindedir; dört yan şahın ve genişletilmiş şahın,
hacı kitlelerinin kiliseye rahatçı sığabilmesini sağlar.
Kilise içinde ibadete gelenlere ayrılmış yer (absida),
ambulatoryum`a (gezinti yeri)ve yan sahınlarla genişletilmiş,
küçük boyutlu dua yerleri (capellalar) ambulatoryumun
ve çapraz sahnın dışında çok sayıda hacının
gereksinmesini karşılayacak biçimde ek mihraplar
oluşturulmuştur.
Gotik üslubu dönemi. Gotik üslubu dönemi katedrallerinde
kaburgalı tonozlar kullanılarak sahna loş ışık girmesi
sağlanmış, üslubun niteliyici özelliklerinden sivri
kemerler, ibadete gelenlerin gözlerini yukarılara, Tanrfya
`çevirebilmelerini` sağlayacak, daha yüksek katedraller
yapımına olanak vermiştir. Gotik dönem mimarlarının
ağırlıksızlık duygusu veren yapılar tasarlamakta
benimsedikleri tekniklerden biri de, yapının dı
şında yer alan ve ince üst duvarları desteklemeye yarayan
atma kemerlerdir. Atma kemerler, yapıya dış destek
oluşturan bütün destek öğelerinin ortadan kalkmasına
yol açmıştır. Bu yeni mimarlık biçiminin iç aydınlatma
ve ağırlıksızlık izlenimi gibi katkıları, Fransa`da
Ameiens katedrali (1220) gibi yapılarla sonuçlanmıştır.
Gotik üslubunda katedrallerde ayrıca, yeni zenginleşmiş
kentlere bakan cepheler ve anakapılar, kent halkının
kiliseye girerken seyretmesine yönelik taşoymalarla
süslenmiştir.
Rönesans dönemi. XV. yy`ın büyük bölümünde gerçekleştirilmiş
olan Rönesans katedrallerinin ilk örneklerinden
olan Brunelleschi`nin Floransa`da yaptığı San Lorenzo
kilisesi (yapımına 1421`de başlandı), dönemin
yaygın anlayışına uygun olarak, Eskiçağ kurallarının uygulanmasına
gösterilen özenle nitelenir. Bununla birlikte,
ideal Rönesans dönemi kilisesi, Brunelleschi`nin,
Floransa`daki Santa Maria degli Angeli`de (1434-37) gerçekleştirdiği merkezî plan temeline dayanır; sekiz
payandanın desteklediği bir çemberden oluşan merkezi
planlı bu kilise, merkezî planının geometrik arılığı ve
açıklığıyla, mimar ve kuramcılarda hayranlık uyandırmıştır.
Barok ve rokoko üslupları. 1527 de Roma`nın yağmalanmasının
ardından, yeniden doğrusal sahınlı kiliselere
dönülmeye başlanmıştır. Oğul Antonio Sangallo`nun
Sassia`daki Santo Spirito kilisesi (1538-44) bu yeni dü
şünceyi yansıtır: Tek yan sahınlı, yanlarda alçak, küçük
boylu capellaların yeraldığı, yüksek mihraplı, güneş absidalı
bir kilisedir. Giacomo Vignola`nın Roma`da cizvit
tarikatının siparişiyle yapımına 1568`de başladığı Gesu
II kilisesiyse, yeni barok üslubunun, tam anlamıyla gelişmesini
yansıtır: Geniş, tek yan sahınlıdır; kısaltılmış
çapraz şahın kolları ve ambulatoryum üstündeki dev
kubbe, derin geniş bir absidada yeralan mihraba götü
rür.
Kuzeyde, özellikle Avusturya ve Almanya`da barok
ve rokoko üsluplarının en görkemli örneklerinden biri.
Johann Balthasar Neumann`ın Bamberg yakınındaki
Vrenzehnheiligen kilisesidir (1743-72).
Yeni klasisizm. 1666`daki büyük Londra yangınından
sonra, en büyük İngiliz mimarlarından Sir Christopher
Wren, başarılı öğrencisi Nicholas Hawksmoor`un ger
çekleştirdiği onikiye yakın,çanlkuleli kilisenin planlarını
çizerek, kente yeni bir görünüm kazandırmıştır: Bunların
en büyüğü, Latin ITlçı biçimindeki dev bazilika boyutları ve görkemiyle Roma`daki San Pietro`yla yarışan
Saint Paul katedrali (1675-171 1), en zarifiyse Saint element
Danes kilisesi`dir (yapımına 1688`de başlandı).
XIX. ve XX. yy`lar. XIX. yy`da ve XX. yy. başlarında kilise
mimarlığına eski Yunan, gotik ve roman üsluplarını yeniden
canlandırmaya yönelik üsluplar damgasını vurmuştur.
Çağdaş kilise mimarlığının başlıca örnekleri arasında
Le Corbusier`nin Fransa`da Ronchamp`da gerçekleştirdiği
Nötre Dame du Haut kilisesi (1950-55), Eliel Saarinen`in
Columbus`daki First Christian Church`ü (1942),
Sir Basil Spence`in, İngiltere`deki Coventry katedrali
(1954-62) sayılabilir.
kilise
.
““
Bk. k a t e d r a l l e r v e k İl İs e le r .
kilise müziği
Resmî hıristiyan dinsel törenlerinin işlevsel bir parçası olarak kullanılan müzik. Kilise müziği gefenek, dogma, beğeni, mali destek ve müziksel ustalık farklılıkları nedeniyle, dinsel topluluklar ârasında büyük ölçüde deği şiklik gösterir. En büyük miktarda ve en yüksek sanat düzeyli kilise müziği, kilise korosu için yazılan (koro müziği) müziktedir. Kilisenin geleneksel koro biçimleri (missalar, motetler, anthemler ve kantatlar), kaynaklandıkları ayinin gereksinmelerini karşılamak için geliştirilmişlerdir. Erken dönem kilise müziği teksesli, yani aynı ses üstünden söyleyen koro için yazılıyordu (düz şarkı); ama Ortaçağ`da çoksesliliğin genel olarak benimsenmesi, partiler halinde müzik yorumunu koroya da taşıdı; seslendirmeye çalgılarda katılınca, koro bundan büyük öl çüde yararlandı. Sonraki yıllarda, .
“Resmî hıristiyan dinsel törenlerinin işlevsel bir parçası olarak kullanılan müzik. Kilise müziği gefenek, dogma, beğeni, mali destek ve müziksel ustalık farklılıkları nedeniyle, dinsel “
Resmî hıristiyan dinsel törenlerinin işlevsel bir
Resmî hıristiyan dinsel törenlerinin işlevsel bir parçası olarak kullanılan müzik. Kilise müziği gefenek, dogma, beğeni, mali destek ve müziksel ustalık farklılıkları nedeniyle, dinsel topluluklar ârasında büyük ölçüde deği şiklik gösterir. En büyük miktarda ve en yüksek sanat düzeyli kilise müziği, kilise korosu için yazılan (koro müziği) müziktedir. Kilisenin geleneksel koro biçimleri (missalar, motetler, anthemler ve kantatlar), kaynaklandıkları ayinin gereksinmelerini karşılamak için geliştirilmişlerdir. Erken dönem kilise müziği teksesli, yani aynı ses üstünden söyleyen koro için yazılıyordu (düz şarkı); ama Ortaçağ`da çoksesliliğin genel olarak benimsenmesi, partiler halinde müzik yorumunu koroya da taşıdı; seslendirmeye çalgılarda katılınca, koro bundan büyük öl çüde yararlandı. Sonraki yıllarda, Rus ortodoks ve İsa`nın havarileri gibi mezhepler, koro müziğine ağırlık vermekle birlikte, kilisede çalgı kullanılmasını yasakladılar. Org, kilise müziğinin önemli bir öğesini oluşturur; çünkü koro müziğine, çeşitli çalgılardan oluşan birtopluluk yükünü ve giderlerini yüklemeden, koroya eşlik ederek çeşitlilik gereksinmesini karşılar; aynı zamanda da, ayine katılanların dinsel ezgileri seslendirmesine yol gösterici işlev görür. Kilise müziğinde, din dışı müzikten yararlanma konusu, yüzyıllarca süren bir tartışmaya yol açmış, XIV. yy`da papa Giovanni XXII, `kulakları sarhoş etmek` amacıyla din dışı kaynaklardan müzik alınmasını kınamış, o tarihten bu yana sorun doyurucu bir biçimde çö zülememiştir. Bu arada Rönesans cantus firmusları ço- ğunlukladin dışı canzonelerden alınmış, Luther, korallerine din dışı ezgiler uyarlamış, XX. yy`ın ortalarından başlayarak, folk müziği ve halk müziği biçimleri yeniden kilise müziğinde etkili olmaya başlamıştır.
ortodoks kilisesi
Roma`dan ayrılan Doğu kiliselerini topluca belirten terim. Doğu kiliseleri arasında, 451 yılındatoplanan Khalkedon (günümüzde Kadıköy) din meclisinde belirlenmiş öğretinin kural ve kalıplarına bağlı kalan, Roma kilisesinden bağımsız `ortodoks topluluğu`, yaklaşık 160 milyon kişiyi içerir. Fener (İstanbul) patriğinin üstünlü ğünü kabul eden ortodoks kiliselerinde, XII. yy`dan bu yana dil ayrı olsa da, Bizans ayin usulüne bağlı kalınmış tır. Ortodoks kiliseleri topluluğu İstanbul (Fener) ökü- menik patrikliğinin yanı sıra, İskenderiye, Antakya ve Kudüs`te birer melkit patrikliği, Moskova (Rus ortodoks kilisesi), Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan`da birer patriklik, Yunanistan, Kıbrıs ve Tiran`da (Arnavutluk) birer başpiskoposluk içerir. Ayrıca, Polonya, Çekoslovakya ve Japonya`daki ortodoks kiliseleri ile Petersburglu .
“Roma`dan ayrılan Doğu kiliselerini topluca belirten terim. Doğu kiliseleri arasında, 451 yılındatoplanan Khalkedon (günümüzde Kadıköy) din meclisinde belirlenmiş öğretinin kural ve kalıplarına “
Roma`dan ayrılan Doğu kiliselerini topluca belirten
Roma`dan ayrılan Doğu kiliselerini topluca belirten terim. Doğu kiliseleri arasında, 451 yılındatoplanan Khalkedon (günümüzde Kadıköy) din meclisinde belirlenmiş öğretinin kural ve kalıplarına bağlı kalan, Roma kilisesinden bağımsız `ortodoks topluluğu`, yaklaşık 160 milyon kişiyi içerir. Fener (İstanbul) patriğinin üstünlü ğünü kabul eden ortodoks kiliselerinde, XII. yy`dan bu yana dil ayrı olsa da, Bizans ayin usulüne bağlı kalınmış tır. Ortodoks kiliseleri topluluğu İstanbul (Fener) ökü- menik patrikliğinin yanı sıra, İskenderiye, Antakya ve Kudüs`te birer melkit patrikliği, Moskova (Rus ortodoks kilisesi), Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan`da birer patriklik, Yunanistan, Kıbrıs ve Tiran`da (Arnavutluk) birer başpiskoposluk içerir. Ayrıca, Polonya, Çekoslovakya ve Japonya`daki ortodoks kiliseleri ile Petersburglu göçmenlerin Finlandiya`daki özerk kilisesini de içine alır. İstanbul patriği, bütün ortodoks kiliselerinin baş- patriğidir.
Rus ortodoks kilisesi
Moskova ve bütün Rusya patriği tarafından yönetilen, Ortodoksluğu oluşturan özerk yönetimli hıristiyan kiliselerinden biri. Ortodoksluk, Rusya`ya IX. yy`da Bizans`tan yayıldı ve 988`de Kiev Prensliği`nde resmî din ilan edildi. Başlangıçta merkezi Kiev`de (günümüzde Ukrayna`da) olan yeni dinin merkezi, 1328`de Moskova`ya aktarıldıysa da, özerk yönetimli Rus ortodoks kilisesi ancak 1589`da, Moskova patrikliğinin kurulmasıyla ortaya çıktı. Bununla birlikte, Rus kilisesinin İstanbul patrikliğinden bağımsızlığı, daha 1439`da, Rusya piskoposunun Floransa Konsili`nde oluşan Roma-Bizans kiliselerinin yeniden birleşmesi kararına karşı çıkmasıyla gerçekleşmişti. O tarihten başlayarak, Ortodoksluk içinde bağımsız biryol izleyen Rus ortodoks kilisesi, Büyük Petro I döneminde, patrikliğin kaldırılmasıyla (1721), birdevlet dairesine .
“Moskova ve bütün Rusya patriği tarafından yönetilen, Ortodoksluğu oluşturan özerk yönetimli hıristiyan kiliselerinden biri. Ortodoksluk, Rusya`ya IX. yy`da Bizans`tan yayıldı ve 988`de Kiev “
Moskova ve bütün Rusya patriği tarafından yönetilen,
Moskova ve bütün Rusya patriği tarafından yönetilen, Ortodoksluğu oluşturan özerk yönetimli hıristiyan kiliselerinden biri. Ortodoksluk, Rusya`ya IX. yy`da Bizans`tan yayıldı ve 988`de Kiev Prensliği`nde resmî din ilan edildi. Başlangıçta merkezi Kiev`de (günümüzde Ukrayna`da) olan yeni dinin merkezi, 1328`de Moskova`ya aktarıldıysa da, özerk yönetimli Rus ortodoks kilisesi ancak 1589`da, Moskova patrikliğinin kurulmasıyla ortaya çıktı. Bununla birlikte, Rus kilisesinin İstanbul patrikliğinden bağımsızlığı, daha 1439`da, Rusya piskoposunun Floransa Konsili`nde oluşan Roma-Bizans kiliselerinin yeniden birleşmesi kararına karşı çıkmasıyla gerçekleşmişti. O tarihten başlayarak, Ortodoksluk içinde bağımsız biryol izleyen Rus ortodoks kilisesi, Büyük Petro I döneminde, patrikliğin kaldırılmasıyla (1721), birdevlet dairesine dönüştürüldü. Ardından Yekaterina II, 1762`de kilise mallarına el koydu. Böylece sürekli bi- çimdedevletyönetimialtındaolanyeni kilise, 1917 Rus Devrimi patlak verince, yeniden devlete karşı özerkliğini kazandı ve aynı yılın ağustos ayında patriklik yeniden kuruldu. Ama bu gelişme uzun ömürlü olmadı ve kasım ayında kurulan Sovyet yönetimi, kiliseye ağır bir baskı uygulamaya başladı: Binlerce din adamı öldürüldü ya da sürgün edildi; birçok kilise kapatıldı; din öğretimi yasaklandı. Stalin`in 1940 yıllarında kilisenin yeniden etkinlik göstermesine belirli bir ölçüde izin vermesine karşın, hertürlü dinsel uygulamaya kötü gözle bakılması sürdü ve Sovyet rejiminin çökmesine kadar (1991), Rusortodoks kilisesi devletin sıkı denetimi altında kaldı. O tarihte yeniden, her türlü dinsel uygulama serbest bı rakıldı. Günümüzde patrik Aleksey tarafından yönetilmekte olan Rus Ortodoks kilisesine bağlı olanların, yaklaşık 50 milyon kişi olduğu sanılmaktadır.