Cnaeus Julius Agricola
Romalı general (Forum Julü İ.S. 37-Öİ. 93). Forum Julii`deki (günümüzde Fransa`da Frejus) yerel soylulardan, ama uzun süredir romalılaşmış bir ailenin çocuğu olan Cnaeus Julius Agricola`nın babası Lucius Julius Graecinus, Roma Senatosu`na üye seçildiyse de, imparator Caligula tarafından öldürüldü (İ.S. 40). Annesi tarafından büyütülen Agricola, konsüllüğe getirilip, 77- 84 arasında Britanya`da görev yaparak, fethin tamamlanmasını (Anglesey adası, İskoçya) gerçekleştirdi; İskoçları Mons Graupius`ta (neresi olduğu bilinmiyor) ağır bir yenilgiye uğrattı. Zaferini çekemeyen Domitianus tarafından Roma`ya çağrılıp, yarı yarıya gözden düşmüş bir halde yaşadı ve söylentiye göre, imparator tarafından zehirletildi. Savaşlarını ve yaşamını damadı Tacitus, De Vita Julü Agricola {Julius Agricola`nın Yaşamı) adlı .
“Romalı general (Forum Julü İ.S. 37-Öİ. 93). Forum Julii`deki (günümüzde Fransa`da Frejus) yerel soylulardan, ama uzun süredir romalılaşmış bir ailenin çocuğu olan Cnaeus Julius Agricola`nın “
Romalı general (Forum Julü İ.S. 37-Öİ. 93). Forum
Romalı general (Forum Julü İ.S. 37-Öİ. 93). Forum Julii`deki (günümüzde Fransa`da Frejus) yerel soylulardan, ama uzun süredir romalılaşmış bir ailenin çocuğu olan Cnaeus Julius Agricola`nın babası Lucius Julius Graecinus, Roma Senatosu`na üye seçildiyse de, imparator Caligula tarafından öldürüldü (İ.S. 40). Annesi tarafından büyütülen Agricola, konsüllüğe getirilip, 77- 84 arasında Britanya`da görev yaparak, fethin tamamlanmasını (Anglesey adası, İskoçya) gerçekleştirdi; İskoçları Mons Graupius`ta (neresi olduğu bilinmiyor) ağır bir yenilgiye uğrattı. Zaferini çekemeyen Domitianus tarafından Roma`ya çağrılıp, yarı yarıya gözden düşmüş bir halde yaşadı ve söylentiye göre, imparator tarafından zehirletildi. Savaşlarını ve yaşamını damadı Tacitus, De Vita Julü Agricola {Julius Agricola`nın Yaşamı) adlı yapıtında anlattı.
Georgius Agricola
.
“Alman eğitimcisi, mineralbilim uzmanı ve hekimi (Glauchau, Saksonya 1494-Chemnitz 1555). Leipzig Üniversitesi`nde tıp öğrenimi gören Georgius Agricola (asıl adı Ceorg Bauer), Joachimsthal`de “
Alman eğitimcisi, mineralbilim uzmanı ve hekimi (Glauchau,
Alman eğitimcisi, mineralbilim uzmanı ve hekimi (Glauchau, Saksonya 1494-Chemnitz 1555). Leipzig Üniversitesi`nde tıp öğrenimi gören Georgius Agricola (asıl adı Ceorg Bauer), Joachimsthal`de (günümüzde Çekoslavakya`da Jachymov) hekimlik yaparken, kasabanın başarılı olduğu madencilik ve metalürji dallarının her alanıyla yoğun biçimde ilgilenmeye başladı. Ölümünden sonra yayınlanan, yirmibeş yılda hazırladığı 12 bölümlük De re metallica (Metal Üstüne) adlı yapıtında, döneminin madencilik ve metalürji konularındaki bilgilerinin bir özetini yaptı.
Agrigento
İtalya`da kent. Agrigento ilinin merkezi olan, Sicilya`nın güneybatı kesiminde yer alan Agrigento`un nüfusu 51 931`dir. Yakınındaki kükürt madenleri tükenmeye yüz tutan kent, günümüzde bir tarım ve turizm merkezidir. İ.Ö. 580`de Gelalı Rodoslular tarafından kurulan Agrigento (o dönemde adı Akragas`tı), önemli, zengin bir kente dönüştü. İ.Ö. 480`de Syrakusai`yle ittifak yaparak, Kartacalıları ağır bir yenilgiye uğrattı ve Sicilya`ya 70 yıl boyunca egemen oldu. Gümüş sikke kesimiyle önemli ölçüde zenginleşen kentte, 113 m x 56 m`lik bir alanı kaplayan Zeus tapınağı, vb. tapınaklar yapıldı. İ.Ö. 406`da, Sicilya`daki bütün Yunan kentleri gibi Himilkon tarafından ele geçirilerek, yerle bir edilen Agrigento, İ.Ö. 398`de Syrakuaililer tarafından yeniden kurulduysa da, İ.Ö. 210`da Romalılar tarafından alındı ve Pön Savaşları`ndan .
“İtalya`da kent. Agrigento ilinin merkezi olan, Sicilya`nın güneybatı kesiminde yer alan Agrigento`un nüfusu 51 931`dir. Yakınındaki kükürt madenleri tükenmeye yüz tutan kent, günümüzde “
İtalya`da kent. Agrigento ilinin merkezi olan, Sicilya`nın
İtalya`da kent. Agrigento ilinin merkezi olan, Sicilya`nın güneybatı kesiminde yer alan Agrigento`un nüfusu 51 931`dir. Yakınındaki kükürt madenleri tükenmeye yüz tutan kent, günümüzde bir tarım ve turizm merkezidir. İ.Ö. 580`de Gelalı Rodoslular tarafından kurulan Agrigento (o dönemde adı Akragas`tı), önemli, zengin bir kente dönüştü. İ.Ö. 480`de Syrakusai`yle ittifak yaparak, Kartacalıları ağır bir yenilgiye uğrattı ve Sicilya`ya 70 yıl boyunca egemen oldu. Gümüş sikke kesimiyle önemli ölçüde zenginleşen kentte, 113 m x 56 m`lik bir alanı kaplayan Zeus tapınağı, vb. tapınaklar yapıldı. İ.Ö. 406`da, Sicilya`daki bütün Yunan kentleri gibi Himilkon tarafından ele geçirilerek, yerle bir edilen Agrigento, İ.Ö. 398`de Syrakuaililer tarafından yeniden kurulduysa da, İ.Ö. 210`da Romalılar tarafından alındı ve Pön Savaşları`ndan büyük zarar gördü. Romalılartarafından adı Agrigentum`a çevrilip, 828`de İspanya müslümanları tarafından, 1280`de Sicilyalı Normandlar tarafından alındı.
Agrippa I
.
“Yahudiye kralı ve Herodes`in torunu (? İ.Ö. 10`a d. -? İ.S. 44). Roma`da büyütülen, Caligula`yla arkadaş olan Agrippa I, Caligula tahta çıkınca, kral unvanıyla birlikte Suriye`de topraklar “
Yahudiye kralı ve Herodes`in torunu (? İ.Ö. 10`a
Yahudiye kralı ve Herodes`in torunu (? İ.Ö. 10`a d. -? İ.S. 44). Roma`da büyütülen, Caligula`yla arkadaş olan Agrippa I, Caligula tahta çıkınca, kral unvanıyla birlikte Suriye`de topraklar elde etti. Claudius`un tahta çıkışı (İ.S. 41) sırasında Roma`da bulunarak Claudius`a yardımcı olduğu için, imparatorun hoşgörüsü sayesinde büyükbabasının krallığını yeniden kurmayı başardı.
Agrippa II
.
“Agrippa l`in oğlu (? İ.S. 28`e d.- ? İ.S. 100`e d.). Roma`da büyüyen, Agrippa II, Khalkis Krallığı tahtına çıkarılıp (50), Kudüs`ü gözetmekle görevlendirildi. Üç yıl sonra Basania “
Agrippa l`in oğlu (? İ.S. 28`e d.- ? İ.S. 100`e
Agrippa l`in oğlu (? İ.S. 28`e d.- ? İ.S. 100`e d.). Roma`da büyüyen, Agrippa II, Khalkis Krallığı tahtına çıkarılıp (50), Kudüs`ü gözetmekle görevlendirildi. Üç yıl sonra Basania ve Trachoritis krallıkları da ona verildi. Yahudi ayaklanması (66) sırasında aracılık etmeye uğraştıysa da başaramadı.
Marcus Vipsanius Agrippa
Romalı general (? İ.Ö. 63-? İ.Ö. 12). Yoksul bir ailenin çocuğu olarak orduya giren Marcus Vipsanius, İ.Ö. 45`te Octavianus`la (Augustus) Apollonia`ya giderek, Perugia savaşında (İ.Ö. 41) büyük yararlık gösterdi. İ.Ö. 40`ta praetorluğa, ertesi yıl da Galya valiliğine getirilip, bölgede barışın sağlanmasına katkıda bulundu. İ.Ö. 38`de geri çağrılıp, denize egemen olarak Roma`yı açlık tehlikesiyle karşı karşıya bırakan Sextus Pompeius`la savaşı örgütledi: Campania`da, Averno gölünde büyük bir iç liman yaptırıp, donanmayı çok iyi bir savaş eğitiminden geçirerek, Pompeius`a karşı Naulochus`ta (Messina yakınında) kesin bir zafer kazandı (İ.Ö. 36). Savaş dönüşünde, birçok kez konsüllük yapmış olduğu halde, aedilis görevini kabul edip (İ.Ö. 33), Roma`da büyük bayındırlık çalışmaları (tiyatrolar; .
“Romalı general (? İ.Ö. 63-? İ.Ö. 12). Yoksul bir ailenin çocuğu olarak orduya giren Marcus Vipsanius, İ.Ö. 45`te Octavianus`la (Augustus) Apollonia`ya giderek, Perugia savaşında (İ.Ö. 41) “
Romalı general (? İ.Ö. 63-? İ.Ö. 12). Yoksul bir
Romalı general (? İ.Ö. 63-? İ.Ö. 12). Yoksul bir ailenin çocuğu olarak orduya giren Marcus Vipsanius, İ.Ö. 45`te Octavianus`la (Augustus) Apollonia`ya giderek, Perugia savaşında (İ.Ö. 41) büyük yararlık gösterdi. İ.Ö. 40`ta praetorluğa, ertesi yıl da Galya valiliğine getirilip, bölgede barışın sağlanmasına katkıda bulundu. İ.Ö. 38`de geri çağrılıp, denize egemen olarak Roma`yı açlık tehlikesiyle karşı karşıya bırakan Sextus Pompeius`la savaşı örgütledi: Campania`da, Averno gölünde büyük bir iç liman yaptırıp, donanmayı çok iyi bir savaş eğitiminden geçirerek, Pompeius`a karşı Naulochus`ta (Messina yakınında) kesin bir zafer kazandı (İ.Ö. 36). Savaş dönüşünde, birçok kez konsüllük yapmış olduğu halde, aedilis görevini kabul edip (İ.Ö. 33), Roma`da büyük bayındırlık çalışmaları (tiyatrolar; hamamlar; Pantheon; büyük bahçeler; su kemerleri; lağımların yeniden düzenlenmesi) yaptırdı.
Büyük Agrippina
.
“Marcus Vipsanius Agrippa`nın ikinci kızı(Roma İ.Ö. 14- Pandataria adası İ.S. 33). Livius`un torunu Germanicus Augustus`la evlenen (İ.S. 4 ya da 5) Büyük Agrippina`nın, bu evlilikten doğan “
Marcus Vipsanius Agrippa`nın ikinci kızı(Roma İ.Ö.
Marcus Vipsanius Agrippa`nın ikinci kızı(Roma İ.Ö. 14- Pandataria adası İ.S. 33). Livius`un torunu Germanicus Augustus`la evlenen (İ.S. 4 ya da 5) Büyük Agrippina`nın, bu evlilikten doğan 9 çocuğundan altısı yaşadı: Neron, Drusus, Tiberius, Gaius (Caligula), Genç Agrippina (imparator Neron`un annesi), Drusilla, Livilla. İ.S. 14`te kocasıyla Ren kıyılarına giderek askerî bir ayaklanmanın bastırılmasına katkıda bulundu. İ.S. 18`de gene eşiyle Doğu`ya gidip, Germanicus`un ölümünden (Antakya`da, İ.S. 19) sonra, Roma`ya dönerek evine kapandı. Livius ölünce Pandataria adasına sürgün edildi (29). Ölümünden sonra oğlu Gaius tarafından külleri Roma`ya getirildi (38).
Genç Agrippina
Büyük Agrippina`nın kızı (Köln İ.S. 15-ay.y. 59). Domitius Ahenobarbus`la evlenen (19) Genç Agrippina`nın, ondan biroğlu (Neron)oldu. Ertesi yıl, kardeşi Gaius`un (Caligula) sarayında yaşamaya başladı ve kızkardeşinin eşiyle (Drusilla`nın kocası Aemilius Lepidus) gönül ilişkisi kurdu. Lepidus`la bir fesat hareketini başlattığı için, kızkardeşi Livilla`yla birlikte Pontia adasına sürüldü (39 yılı sonu). Claudius tahta çıkınca geri çağrılıp, Pursienus Crismus`la evlendi (43). Crismus çok geçmeden ölünce (Julia tarafından zehirlendiği söylenir) sarayda dul yaşayıp, Messalina`nın ölümünden sonra (48) Claudius`la evlendi (10 Ocak 49). Oğlu Neron`u önce Claudius`un kızı Octavia ile nişanladı; sonra da Claudius`un Neron`u evlat edinmesini sağladı; Claudius zehirlenerek (söylentiye göre Agrippina tarafından) ölünce .
“Büyük Agrippina`nın kızı (Köln İ.S. 15-ay.y. 59). Domitius Ahenobarbus`la evlenen (19) Genç Agrippina`nın, ondan biroğlu (Neron)oldu. Ertesi yıl, kardeşi Gaius`un (Caligula) sarayında yaşamaya “
Büyük Agrippina`nın kızı (Köln İ.S. 15-ay.y.
Büyük Agrippina`nın kızı (Köln İ.S. 15-ay.y. 59). Domitius Ahenobarbus`la evlenen (19) Genç Agrippina`nın, ondan biroğlu (Neron)oldu. Ertesi yıl, kardeşi Gaius`un (Caligula) sarayında yaşamaya başladı ve kızkardeşinin eşiyle (Drusilla`nın kocası Aemilius Lepidus) gönül ilişkisi kurdu. Lepidus`la bir fesat hareketini başlattığı için, kızkardeşi Livilla`yla birlikte Pontia adasına sürüldü (39 yılı sonu). Claudius tahta çıkınca geri çağrılıp, Pursienus Crismus`la evlendi (43). Crismus çok geçmeden ölünce (Julia tarafından zehirlendiği söylenir) sarayda dul yaşayıp, Messalina`nın ölümünden sonra (48) Claudius`la evlendi (10 Ocak 49). Oğlu Neron`u önce Claudius`un kızı Octavia ile nişanladı; sonra da Claudius`un Neron`u evlat edinmesini sağladı; Claudius zehirlenerek (söylentiye göre Agrippina tarafından) ölünce (54), Neron`u imparator ilan ettirmeyi başardı. Oğlunun aracılığıyla ülkeyi yöneteceğini umut ederken, Neron`un, danışmanları Seneca ve Burrus`un etkisiyle yetkilerini kısıtlaması, umutlarını boşa çıkardı. İktidar girişimlerini sürdürmesi (bir kez komployla suçlandıysa da, aklandı) üstüne, Neron`un buyruğuyla, azat edilmiş eski bir köle olan donanma komutanı Anicetus tarafından öldürüldü.
ağrı
Beden dokularında rahatsız edici duyum. Ağrısı olan bir kişinin davranışını, bedensel, ruhsal ve toplumsal öğelerin karmaşık etkileşimi olarak görmek gerekir. Sözgelimi, farklı kültürlerden üyeler ve bireyler arasında, yaralanmaya gösterilen tepkide farklılıklar gözlenir. Günlük yaşamda ivegen (akut) ağrı, kazayla yaralanmaların ya da basit hastalıkların verdiği zararın en aza indirgenmesinde değerli bir işlev sayılabilir. Ağrı duyma yeteneği olmadan doğan ya da bir hastalık sonucunda bu duyumu yitiren kişiler, farkına varmayacakları bir yaralanma durumunda büyük tehlike altındadırlar. Buna karşılık cerrahi girişim, kazayla yaralanma ya da doğum sırasında çekilen ağır ağrı, solumayı, kalp işlevlerini ve kan basıncını (tansiyonu) bazen ciddi sonuçlar doğurarak etkileyen tepkiler ortaya çıkarabilir. İvegen .
“Beden dokularında rahatsız edici duyum. Ağrısı olan bir kişinin davranışını, bedensel, ruhsal ve toplumsal öğelerin karmaşık etkileşimi olarak görmek gerekir. Sözgelimi, farklı kültürlerden “
Beden dokularında rahatsız edici duyum. Ağrısı
Beden dokularında rahatsız edici duyum. Ağrısı olan bir kişinin davranışını, bedensel, ruhsal ve toplumsal öğelerin karmaşık etkileşimi olarak görmek gerekir. Sözgelimi, farklı kültürlerden üyeler ve bireyler arasında, yaralanmaya gösterilen tepkide farklılıklar gözlenir. Günlük yaşamda ivegen (akut) ağrı, kazayla yaralanmaların ya da basit hastalıkların verdiği zararın en aza indirgenmesinde değerli bir işlev sayılabilir. Ağrı duyma yeteneği olmadan doğan ya da bir hastalık sonucunda bu duyumu yitiren kişiler, farkına varmayacakları bir yaralanma durumunda büyük tehlike altındadırlar. Buna karşılık cerrahi girişim, kazayla yaralanma ya da doğum sırasında çekilen ağır ağrı, solumayı, kalp işlevlerini ve kan basıncını (tansiyonu) bazen ciddi sonuçlar doğurarak etkileyen tepkiler ortaya çıkarabilir. İvegen ağrı - sürekli duyulmaya başlanırsa ve belirli bir nedene bağlanmıyorsa- etkili biçimde tedavi edilmezse ya da tedavi sonucunda tam anlamıyla ortadan kaldırılamazsa, süreğen (kronik) duruma gelebilir. Böyle bir ağrı tıbbi girişime oldukça dayanıklıdır ve deyim yerindeyse hastayı canından bezdirebilir. DUYUSAL MEKANİZMA Ağrının temel öğesi sinir sistemindeki yaraya duyarlı sinir uçlarının geliştirdikleri duyusal uyarılardır. `Ağrıalıcı` diye adlandırılan bu duyu organları, yaralı ya da bir hastalıktan etkilenmiş dokuların gönderdikleri mekanik, ısısal ya da kimyasal uyarıları, omurga çevresindeki sinirlerle beyin merkezlerine ulaştırılan uyarılara dönüştürür. Ağrıalıcılar deri içinde, kan damarlarında, kaslarda ve kas çevresi liflerde, derialtı dokularında, kemik dokularında, iç organlarda, vb. yerlerde bulunurlar. Yaralanma iki farklı tipte ağrıalıcıları etkileyebilir. Bu farklı ağrıalıcılar `A-delta lifleri` ve `C lifleri` diye adlandırılır. A-delta lifleri hızlı, keskin, kısa süren, yeri açıkça belli ağrı duyumları üretirler. C lifleri, yavaş, ama sürekli biçimde, karmaşık, çok rahatsız edici duyumlar gönderirler. Sözgelimi, ayak parmaklarının bir yere vurulması ya da üstlerine bir şey düşmesi önce bir anlık ağrıya, ardından uzun süren bir yanma duygusuna yol açar. Bir anlık ağrı, A-delta ağrıalıcılarından, ağır ağır gelişen ağrıysa, C ağrı alıcılarından gelir. Yaralanma gerçekleştiğinde, omurgayla ilgili tepkiler (refleksler) de harekete geçer. Bu tepkiler ağrıalıcılar ile omurga arasında çalışan hızlı uyarı-yanıt devreleridir. Bu hareket ettirici tepkiler, kasların bir yaranın çevresini sarıp, kasılmalarına yolaçar. Kasılma da, yaranın ağrısına eklenen kramp ağrıları yaratır. Aynı biçimde, bazı başka tepkiler de, yara çevresindeki dokulardaki kanın küçük dolaşımını azaltır ve ağrıalıcılarla temasa geçtiklerinde ağrı duyumunalyolaçarlar. Temelde bu tepkiler, kan yitimini en aza indirgeyerek, yaralanan kişiyi korurlarsa da, aynı zamanda da ağrının artmasına neden olurlar. OMURGA YOLLARI İki komşu sinir kümesinin birbirlerine değdikleri birleşme yerindeki duyu sinirleri, omurga yolları aracılığıyla yaralanma bilgilerini beyin merkezlerine ulaştırırlar; beyin merkezindeki duyu, coşku ve düşünce mekanizmaları, ağrı duygusunu oluştururlar. Yaralanmada rahatsızlık bilgilerini omurgaya taşıyan iki çeşit yol vardır. Bunlardan birinde, beyindeki yedek merkez istasyonla (talamus: Bk. BEYİN) bağlantılı uzun sinir lifleri bulunur. Talamustan da başka sinir hücreleri beyin zarına ulaşırlar. Bu sistem, yaraya ilişkin bilgileri hızla yöneltir ve zarar görme uyarılarının yeri, şiddeti ve süresiyle ilgili bilgileri ulaştırır (şiddeti, yeri belli ağrıdan algıİanan bilgiler). İkinci yoldaysa, talamusa bilgi aktarılmasını yavaşlatan birçok sinir hücresi birleşme yeri bulunan uzun ve kısa lifler vardır. Bu yoldan geçen bilgiler,-hoşa gitmeyen duygulardan ve coşkulardan sorumlu beyin merkezlerine ulaşır. Bu yolu kullanan uyarılar, söz konusu hoşa gitmeyen duygulara bağlı yara üstünde, bazı fizyolojik tepkilere yolaçarlar. Ağrıalıcılardan gelen uyarılar çoğunlukla, çevresinden beyine doğru bilgi aktarılan yol boyunca çoğalır ya da azalır. Sözgelimi, yara bölgesindeki iltihap, ağrıalıcıları duyarlılaştıran kimyasal maddeler üretir; böylece ağrıuyarıcılar, en küçük mekanik uyarı durumunda bile harekete geçerler; yani iltihap, yaralanma uyarılarını şiddetlendirir.Tersine çeşitli yollardaki çevre sinirleriyle omurganın birleşme yerinde, yaralanma bilgilerinin aktarılmasını durduran omurga içindeki bir `kapı` yakınında, temas ve basıncı ortaya çıkaran sinir uçlarından peşpeşe uyarılar geldikçe, yavaşlama olur. Aynı biçimde beyin sapından çıkan bazı ağrı engelleyici sinir hücreleri harekete geçtikleri zaman da, `kapılaşma` olur; yani ağrı uyarıları azalır. Bu mekanizmanın, omurga içinde morfin ya da afyon türevi uyuşturucularla, hattâ beyinde üretilen `endorfin` adlı bazı gerekli doğal maddelerle harekete geçirilmesiyle, ağrı denetim altına alınabilir. SÜREĞEN AĞRI Bazen bir yarayla ya da hastalıkla ilgili ağrı, nedenin tedavi edilmesine karşın, bütünüyle ortadan kalkmaz. Başağrısı ya da başka ağrılar, görünürde bir neden yokken ortaya çıkar ve sık sık tekrarlar ya da asla yatışmazlar. Bu tür süreğen ağrılar sanayileşmiş dünyanın temel sorunlardan birini oluşturur: ABD`de nüfusun üçte birinin, yaşamının belirli bir döneminde tıbbi tedavi gerektiren kalıcı ya da sık sık tekrarlayan ağrılar çekmiş olduğu istatiklerle ortaya konmuştur. Ağrı sürekli olduğunda, duyumların doğası zamanla değişir ve hasta gün geçtikçe artan biçimde cesareti kırılmış, umudunu yitirmiş, kuruntulu bir insana dönüşme eğilimi gösterir. Ağrı çekenlerin başvurdukları, birçok çare de, tıpkı reçetede yazılandan fazla ilaç kullanılması durumunda olduğu gibi, durumu kötüleştirmekten başka işe yaramaz. Batı ülkelerinde, çeşitli tıp dallarından uzmanların, psikologların ve sosyal hizmet görevlilerinin birarada çalıştıkları, süreğen ağrı tedavi klinikleri kurulmuştur. AĞRININ DİNDİRİLMESİ Ağrıyı kontrol altına almanın ya da dindirmenin birçok yolu vardır. Cerrahide uyuşturmaya (anestezi) başvurma, herkesin bildiği bir uygulamadır; ayrıca akupunktur ve hipnozdan da yararlanılmaktadır. Ağrının dindirilmesinin bilinen yollarından biri de aspirin, asetaminofen, iburrofen gibi ağrı kesiciler kullanmaktır; bu ağrı kesiciler, iltihap bulunması durumlarında kullanılmaktadır. Afyonlu (Bk. HAŞHAŞ) ilaçlar, beyinkökündeki ve omurgadaki ağrı-dindirici sistemleri hareket geçiren ve doğal olarak üretilen maddeleri taklit eder, bütün bedeni etkilerler; ama mide bulantısı ve bilinç bulanıklığı gibi istenmeyen yan etkilere de yolaçarlar. Ayrıca bu tür maddelerin uzuasüreli kullanılmaları, daha çok miktarlarda alınmalarını gerektireceği için, alışkanlık yaratabilirler. Geçmişte, bu tür bir alışkanlığa, yol`açma korkusu, ivegen ağrı tedavisinde doktarların söz konusu ilaçları vermekten çekinmelerine (yolaçmıştır; ama sonuçta, bu tür alışkanlık olaylarının sanıldığından daha az ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Bu yüzden günümüzde, ivegen ağrı tedavi merkezİerinde, ağrılar, doktor denetiminde, doğrudan doğruya damara, hattâ omurgadaki ağrı algılayıcılarının hemen yanındaki bölgelere morfin verilerek dindirilmektedir. Elektrik uyarıları tedavisi, masaj, ağrı duyulan yerlerde küçük kan dolaşımını artırmak gibi tedavi yöntemlerinden de başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Ağrı (kent)
Ağrı ilinin merkezi. Trabzon`u İran`a bağlayan önemli transit yolu üstünde, 1 640 m yükseltide kurulmuş olan Ağrı kentinin nüfusu 58 038`dir. TARİH Eskiçağ`da, Doğu Anadolu`da önemli birdevlet kurmuş olan Urartuların egemenliğinde olan Ağrı kentinin bulunduğu ıyöre, Urartulardan sonra Persler ile Bizanslılar arasında birkaç kez el değiştirdi. VIII. yy. ortalarında Abbasilerin egemenliğine giren, 1054`de ilk Türk akınlarının başladığı yöre, 1064`te Selçuklular tarafından fethedildi. Daha sonra İlhanlıların ve Timurluların saldırılarına uğrayan Ağrı yöresi, belirli aralıklarla Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinin, kısa bir süre de Safevilerin yönetiminde kaldı. 1548`te , İran seferi sonucunda Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı yönetim örgütünde Erzurum eyaletine bağlı Beyazıt (günümüzdeki Doğubeyazıt) .
“Ağrı ilinin merkezi. Trabzon`u İran`a bağlayan önemli transit yolu üstünde, 1 640 m yükseltide kurulmuş olan Ağrı kentinin nüfusu 58 038`dir. TARİH Eskiçağ`da, Doğu Anadolu`da önemli “
Ağrı ilinin merkezi. Trabzon`u İran`a bağlayan
Ağrı ilinin merkezi. Trabzon`u İran`a bağlayan önemli transit yolu üstünde, 1 640 m yükseltide kurulmuş olan Ağrı kentinin nüfusu 58 038`dir. TARİH Eskiçağ`da, Doğu Anadolu`da önemli birdevlet kurmuş olan Urartuların egemenliğinde olan Ağrı kentinin bulunduğu ıyöre, Urartulardan sonra Persler ile Bizanslılar arasında birkaç kez el değiştirdi. VIII. yy. ortalarında Abbasilerin egemenliğine giren, 1054`de ilk Türk akınlarının başladığı yöre, 1064`te Selçuklular tarafından fethedildi. Daha sonra İlhanlıların ve Timurluların saldırılarına uğrayan Ağrı yöresi, belirli aralıklarla Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinin, kısa bir süre de Safevilerin yönetiminde kaldı. 1548`te , İran seferi sonucunda Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı yönetim örgütünde Erzurum eyaletine bağlı Beyazıt (günümüzdeki Doğubeyazıt) sancağı içinde yer alan Ağrı yöresi, bu sancakla birlikte bazen Van, bazen|de;Erzurum eyaletine bağlı kaldı. Bu sancağa bağlı olan ve günümüzdeki kentin doğu kesiminde bulunan yerleşme, XIX. yy.| başlarında Şarbulat adlı çok küçük bir köyken, 1828, 1855 ve 1877`de üç kez Rus işgalinde kaldı. XX. yy. başlarında, İran karayolunun önem kazanmasıyla köy gelişmeye başlayıp, bir kasabaya dönüştü. Ama, Birinci Dünya Savaşı sırasında yeniden Rus işgaline girip,! 917`de RusiDevrimi`nin patlak vermesinden sonra Rus birlikleri tarafından boşaltıldı. GÜNÜMÜZDE AĞRI Birinci Dünya Savaşı`ndaki Rus işgalinden gerilemiş olarak çıkan Ağrı`nın 1927`deki nüfusu, 5 000`i bile bulmuyordu (4 218). Cumhuriyetin başlarında Karaköse adıyla IBeyazıt| iline bağlı bir ilçe merkezi olan Ağrı, 1927`de aynı adlı ilin merkezi olduktan sonra da, uzun süre gelişmedi ve nüfusu ancak 1950`de 10 000`i aşabildi (10 028). Sonra gelişmeye başlayıp, 1975`te 35 000`i bulan nüfusu, 1985`te 50 000`i geçti (54 492); 1990`daysa 60 000`e yaklaştı (58 038). Yakın yıllara kadar bir hayvan ve hayvan ürünleri ticaret merkezi olan Ağrı kenti, günümüzde Doğu Anadolu`nun çok önemli bir ticaret yolunun Gürbulak kapısından İran`a geçmesinden önceki kesiminde, önemli bir konaklama merkezine dönüşmüştür. Ayrıca bu yoldan Ağrı`da ayrılıp güneye yönelen bir yol da, Erzurum`u Van`a bağlar. Bu yol kavşağı üstünde, doğudan batıya doğru hafifçe yükselen bir düzlükte, ağaçsız, çıplak görünüşlü bir çevrede kurulmuş olan kent, akasya ve söğüt ağaçları dikilerek yeşillendirilmiştir.